"Ne olacak o kız şimdi?"

A -
A +

Ersin ve ailesi şaşkın bir vaziyette kalakalmışlardı. Nazan Hanım ileri geri sallanıyor ve durmadan mırıldanıyordu: - Vah zavallı Saadet, vah zavallı talihsiz kız!.. Ersin dişlerini ve yumruklarını sıkmıştı: - Böyle bir şey yapacağını bilmeliydim, nasıl da gaflete düştüm, nasıl oldu da inandım? Mahmut Bey oğlunu sakinleştirmek için birkaç kelime söylemek ihtiyacını hissetti: - Oğlum, senin ne suçun var? Hepimiz inandık, bakalım mesele neymiş, belki Saadet vazgeçti! Bilemezsin! Tülay atıldı babasının bu sözleri üzerine: - Yok baba, Saadet'in haberi bile yokmuş, kız o kadar üzgün ki! Ağlamaklı... Ersin yerinden fırladı: - Bunun hesabını sorarım ben... Bu iş için kendimi suçluyorum. Onların tanışmalarına ben vesile oldum. Nazan Hanım hafif bir çığlık attı: - Oğlum, kendini suçlama, Saadet karar verebilecek bir kız, sen de ben de ikazlarımızı yaptık. Ersin acı bir gülümsemeyle baktı annesine. Yüz hatları gerilmişti: - Ben Saadet'le hiç konuşmadım anne, ben sadece Cüneyt'i uyardım. Yanlış kişiyi uyarmışım. Saadet'i karşıma alıp bir ağabey gibi ikaz etmeliydim. Benim suçum! Mahmut Bey ellerini iki yana açtı: - Olan olmuş oğlum, bu saatten sonra ne yapabileceksin ki! Çekmiş gitmiş adam. Bunca zaman evimizde kaldı, insan bir allahaısmarladık der, bir teşekkür eder. Nazan Hanım kocasına döndü: - Suçluluk duyuyor demek ki... Bu bir kaçış, haklı olsa insan kendini savunacak bir şeyler bulur. Tülay merakla baktı annesine babasına: - Ne olacak o kız şimdi? Ne kadar zor bir durumda kaldı... İnanamayacağınız kadar çok üzüldüm. Nazan Hanım başını salladı: - Haklısın kızım, kızcağızın hayatı altüst oldu, kolay değil yalnız başına ayaklarının üzerinde durabilme mücadelesi vermek, şimdi bir de dul etiketi yapıştı alnına. Vah zavallı Saadet! Ersin hemen kapıya doğru yöneldi ve kardeşine döndü: - Gel Tülay, gidelim Saadet'e, konuşmam lazım onunla. Yapıp edip de kenara çekilmek olmaz. Hiç olmazsa biraz teselli ederiz, insan sıkıntılarını konuşarak aşabilir... İki kardeş hemen ayakkabılarını giyip bahçeden dışarı çıktılar. Hızlı adımlarla yürüyordu Ersin. Tülay ağabeyine yetişebilmekte güçlük çekiyordu. Hafize Ana'nın evine geldikleri zaman içeriden cılız bir ışık sızdığını gördüler. Ersin fısıldadı: - Yalnız mı Saadet? Başını salladı Tülay: - Evet, Hafize Ana oğluna gitmişti. Herhalde dönmedi daha, belki bu gün gelir diyordu Saadet ama... Kapıyı çaldılar. Az sonra Saadet göründü kapıda. Gözleri davul gibi şiş ve kıpkırmızıydı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.