Zafer iş yerinde bütün gün sıkıntı içinde çalışmaya gayret etti. Karısının son zamanlardaki tutumuna bir türlü anlam veremiyor, şaşkınlık içinde ne yapacağını bilmeden çare aramaya çalışıyordu. Bir müddet onu kendi haline bırakmaya karar vermişti en son. Ama zaman geçip de daha fazla düşünmeye başlayınca Serpil'in tavırlarını hak etmediğini düşünüyor, üzüntüsünün yanında öfkesi daha ağır basmaya başlıyordu. Bu akşam son bir kere daha, daha detaylı bir şekilde konuşmaya karar verdi yeniden. Mesai saatinin bitmesine yakın annesini aradı. Hadiye Hanım neşe içinde açtı telefonu: - Merhaba oğlum, ne zaman geleceksin? Zafer şaşırmıştı: - Ne gelmesi anne, daha dün uğradım ya size, bugün gelmeyeceğim. Bu sefer şaşırma sırası Hadiye Hanımdaydı: - Ama oğlum, Serpil sabah gelip çocuğu bıraktı, akşam Zafer alacak dedi. Hatta işi bittiği zaman o da buraya gelecek, birlikte yiyeceğiz, yemekler yaptım size. Zafer hayretler içindeydi: - Biz böyle bir şey konuşmadık ki anne! Yasemin sizde mi şu anda? Okula gitmemiş mi? - Bizde oğlum, sabah kahvaltısından beri birlikteyiz. Bugün gitmedi okula! Genç adam dudaklarını ısırdı. Mesainin bitmesini beklemeden fırladı yerinden. Arabasına binip hızla hareket etti. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Annesinin evi yerine farklı yere saptı ve doğruca kendi evine gitti. Asansöre binmeden koşar adımlarla çıktı merdivenleri. Serpil'le, Yasemin olmadan konuşmak en doğru olanıydı. Kapıyı çaldı üst üste. Ses seda yoktu, anahtarını çıkarttı. Sessizdi içerisi. Işığı yaktı, önce salona, sonra yatak odasına baktı. Hava kararmış olmasına rağmen Serpil evde değildi. Kızgınlıktan dudakları seğirmeye başlamıştı. Mutfağın ışığını yaktı. Ocağın üzeri bomboştu. Başını çevirir çevirmez masanın üzerinde vazoya dayalı katlanmış kâğıdı gördü. Hızla açtı. Elleri titriyordu. Okuduklarına inanamamış gibi bir daha, ardından bir daha okudu. Omuzları çöküverdi bir anda, kolları iki yanına düştü. Boğuk bir ses çıktı boğazından: "Gitmiş, beni terk etmiş, bizi terk etmiş. Aman Allah'ım! Ben ne yapacağım şimdi? Gitmiş!.." İnanmak istemediği için olsa gerek bir daha okudu mektubu. Hızla yatak odasına gitti, elbise dolabını açtı. Büyük bir kısmı boşalmıştı. Tuvalet masasının gözünü açtı. Serpil'in takıları olduğu gibi kutusunda duruyordu. Komodini açtı, banka cüzdanının olmadığını gördü. Valizlerin durduğu yere baktı. Büyük yeşil valiz yoktu. Her şey Serpil'in gittiğini doğruluyordu. Mutfağa geri döndü ve masanın yanındaki sandalyelerden birine çöktü. Parmaklarının ucunda hâlâ Serpil'in veda mektubu vardı. Sarsılarak ağlamaya başladı. Terk edilmenin ızdırabı vücudunu dayanılmaz bir biçimde yakıyordu artık!.. DEVAMI YARIN