Oğlunu kucakladı üşümesin diye... -31-

A -
A +

Safiye her akşam evine dönerken Hülya hanımın Hakan için çantasına koyduğu sütü de alıyordu. Parasını aldığı gün olduğu gibi Halil'e vermişti. Adam gözlerindeki sevinci gizlemeye gerek duymadan almıştı zarfı. İçindeki banknotları özenle sayıp olduğu gibi cebine yerleştirmişti. Safiye ise sessizce seyretmişti onu. Hiç ağzını açmadan, tek bir kelime söylemeden. O sabah da erkenden kalkmıştı genç kadın. Çayı ocağa koydu, kahvaltıyı hazırladı. Evden çıkarken Halil hâlâ yatıyor oluyordu. Hakan'ı giydirirken kocasının öksürüğü ile irkildi. - Kalktın mı Halil? - Görmüyor musun! Kalktık işte... - Çayın demlendi, kahvaltını da hazır ettim, başka bir isteğin var mı? Adam cevap vermeden uykulu bir şekilde, ayaklarını sürüye sürüye odaya girip divana oturdu. - Şu kadınla konuş da, önümüzdeki ayın parasını biraz erken versin. İrkildi Safiye. Daha bir önceki parayı vereli on beş gün olmamıştı. - Bitti mi Halil? Adam yeşil gözlerini devirerek baktı onun yüzüne. Kükrer gibi konuştu: - Sana ne? Sana hesap mı vereceğim şimdi de? Gülizar'dan mı öğreniyorsun bu diklenmeleri? Safiye korkuyla başını kaldırdı: - Bir şey demedim ki Halil! Sadece sordum... - Sorma... Eve iki kuruş getiriyorsun diye dizginleri sen mi alacaksın? - Tövbe, öyle bir şey demedim. - İyi, kes sesini o zaman, dediğimi yap. Genç kadın tedirgin bir şekilde oğlunun hırkasını giydirdi. Başının örtüsünü bağladı, Hülya hanımın verdiği lacivert pardösüsünü giydi. - Sorarım Hülya ablaya, ne der bilmiyorum ama sorarım. Halil gözlerini kocaman açarak yürüdü onun üzerine: - Ne diyecek! İste sen, verecek!.. İhtiyacımız var de. Beni kapıya dayatma... Yoksa alırım seni oradan. Genç kadın cevap vermeden çıktı dışarıya. Soğuk bir hava vardı. Kış artık yüzünü iyice göstermeye başlamıştı. Oğlunu sımsıkı kucakladı üşümesin diye. Halil'in o kadar parayı ne yaptığını merak etmişti. Ama bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğini de biliyordu. Yüzünü eğip söyleyecekti Hülya hanıma çaresiz. Minibüs durağına geldiği zaman Cahit'i gördü. Kendisine doğru yaklaştığını farkedince gülümsedi: - Günaydın Cahit ağabey, Gülizar ablam nasıl? Cahit eliyle saçlarını düzeltti cevap vermeden önce. - İyidir Safiye, senin gibi o da koşturuyor. Bu kadar erken mi gidiyorsun? - Ancak yetişiyorum Cahit ağabey, Hülya abla sekiz buçukta evde ol dedi. Adam başını salladı: - Doğrudur, patron ne derse onu yapacaksın... Durakladı, tedirgin bir şekilde etrafına bakındı, sonra adeta fısıldayarak: - Aslında sana rastladığım iyi oldu Safiye, bir şeyler diyecektim sana... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.