Feryal kıpkırmızı oldu. O güne kadar bilgisayarı sadece vitrinlerde, resimlerde görmüştü. Mahcup bir şekilde başını önüne eğdi: - Hayır Suna abla, bilmiyorum. Suna hanımın yüzündeki tebessüm daha da derinleşti: - Tamam canım, dert etme, Hakan sana gösterir. Öyle zor bir şey değil. İnsan böyle şeyleri deneye deneye öğrenir. Eskiden bilgisayar mı vardı? Akıllı bir kıza benziyorsun sen. Hemen öğrenirsin. Başını diğer masada oturan genç adama çevirdi: - Hakan'cığım, bugün senin görevin Feryal'e şu bilgisayarı öğretmek. Ana hatlarıyla bir bilgi ver, denet. Haydi bakalım hepimize kolay gelsin. Feryal fısıldayarak teşekkür etti. Hakan hemen sandalyesini çekti genç kadının yanına. Hararetli bir şekilde bilgisayar üzerinde çalışmaya başladılar. Feryal bu samimi, cana yakın insanları sevmişti. Bir yandan da bu kadar eksik kriterlere sahip olduğu halde neden kendisini hiç uzatmadan işe aldıklarını merak ediyordu için için. Öğlene doğru bilgisayar hakkında bir sürü şey öğrenmiş, yavaş yavaş kullanmaya başlamıştı. Öğle tatiline yarım saat kala kapı açılıp içeri Kâzım bey girdi. - Kolay gelsin çocuklar, nasılsınız Feryal hanım, alışabildiniz mi? Feryal ayağa kalkmıştı: - Teşekkür ederim efendim, arkadaşlarım eksik olmasınlar çok yardımcı oluyorlar. Öğreniyorum. - Gayet güzel... İyi çalışmalar size. Öğle tatilinde odama bir uğrarsanız bazı imzalamanız gereken şeyler var. Onları halledelim. Öğleden sonra ben yokum çünkü. Köşke gideceğim. - Baş üstüne efendim. Kâzım bey çıktıktan sonra hayretle Suna hanıma döndü genç kadın: - Köşk neresi Suna abla? Ben mi yanlış anladım yoksa? Suna başını iki yana salladı: - Yok güzelim yanlış anlamadın. Köşke gider arada bir Kâzım bey. Bu hastahanenin sahibi Firuze hanım Bostanlı'da bir köşkte oturur. Hayranım o kadına. Neredeyse doksan yaşında ama hâlâ bu hastahanenin bütün işleriyle ilgilenir. Çok ama çok zengin bir kadın. Eski bir İstanbul hanımefendisi. Kökü saraya dayanıyormuş. Kocası doktormuş, hastahanenin adı da kocasının adı. Bir kızı varmış eskiden. Amerika'da bir kazada ölmüş. Şimdi kimsesi kalmamış. Feryal merakla dinliyordu Suna'nın anlattıklarını. Kadın devam etti: - Personel Firuze hanımın varlığını bilir ama kendisini çok fazla tanımaz. Onu görebilen kişiler sayılıdır. Ortalarda dolaşmayı pek sevmez. Ama bütün çalışanları bilir. O herkesi tek tek tanır. Ben bir kere gördüm. Düşün bak, beş senedir burada çalışırım. Ben bile bir kez karşılaşabildim. İnanmayacaksın ama onu gördüğüm zaman bile kim olduğunu bilmiyordum. Ancak Firuze hanım olduğunu sonradan söylediler. O yaşına rağmen hâlâ güzel bir kadın. Bütün servetini hayır işlerine harcıyor, çocuk falan okutuyor. Ama kimse onun yardımlarını bilmiyor. Böyle bir insan işte. DEVAMI YARIN