Seda'nın yanakları al al olmuştu. Dudaklarını ısırdı: - Ne giyeceğim ben şimdi? Ceyda bilmiş bir tavırla atıldı: - Buluruz bir şeyler be... Saliha hanım geri dönmeden önce seslendi: - Eda, sen mutfağa gel de bir kurabiye, bir de kek yapalım hemen. İki ayağımız bir pabuca girdi. Seda annesinin sözünü kesti: - Ben yaparım anne kurabiyeyi ve keki.... Hemen geliyorum. Genç kız heyecan içinde fırladı annesinin ardından. Ceyda, Eda ile yalnız kalınca gözlerini açtı: - Vay be, adama iki zılgıt işe yaradı. Helal olsun. Eda'nın sevinci ise gözlerindeki ışıltıdan belli oluyordu. Birden durakladı: - Bu adamın babası babamın dükkanını nereden biliyor? Ceyda omuzlarını kaldırdı: - Seda ablam söylemiştir. Ne var ki bilemeyecek, çarşıda tek torna atölyesi babamın. İki kız heyecanla kalkıp gardırobun başına geçip akşam için giyecekleri kıyafetleri seçmeye başladılar... Evin içindeki telaş had safhadaydı. Seda heyecan içinde iş yapıyor, içinden Emre hakkında olumsuz şeyler düşündüğü için vicdan azabı duyuyor, kendine kızıyordu. Eda ile Ceyda ise hararetli bir şekilde işlerin bu raddeye gelmesinde kendilerinin gizli payları olduğunu düşünerek gururlanıyorlardı. Ceyda'ya göre Emre ile pastahanede yaptığı son görüşme etkili olmuş, Emre'yi ciddi bir şekilde düşünmeye sevk etmişti. Eda ise o güne kadar savunduğu olumsuz fikirlerin doğru çıkmamasına seviniyor, ablasının mutlu koşuşturmasını gördükçe gözleri parlıyordu. Hiç birisi Rıfat beyin yaptığı büyük yanlışlığın farkında değillerdi. Saat yedibuçuğa doğru Seda iki tepsi kurabiye, bir tane kek hazırlamış, Saliha hanım özel misafirleri için kullandığı kristal çay bardaklarını çıkarmış, mutfak masasının üzerine ikramlarını tam tekmil dizmişlerdi. - Haydi kızım, sen de git giyin artık, diye seslendi Saliha hanım Seda'ya. Seda heyecan içinde salladı başını: - Tamam anne, gidiyorum. Saliha hanım şefkatle baktı kızının ardından. Günlerdir onun yaşadığı sıkıntıyı farkediyordu. Onu rencide etmemek için çok fazla üzerine gitmemiş, ama gecelerini kendisi de çoğu zaman uykusuz geçirmişti. Nihayet emellerine kavuşmuşlardı işte. Bütün gücüyle gelecek insanların iyi olması için dua ediyor, bir aksilik çıkmamasını diliyordu yüce Allah'tan. Biliyordu ki bir olumsuzluk olursa biricik kızı çok üzülecekti. Mutfak kapısından başını uzatan Rıfat beye gülümsedi: - Hazırladık bir şeyler, kurabiye yaptık, bir de kek. Yeter herhalde. Böyle alelacele olunca bu kadar oluyor. Rıfat bey dudaklarını büzdü: - Daha ne olsun Saliha, ellerinize sağlık. Konuşkan, terbiyeli bir adama benziyor. Aklı başında biri. Çocuk da doktor çıkacakmış galiba. Saliha hanım durakladı. Şaşırmış bir tavırla: - Doktor mu? Ayol, kız bana mühendis demişti. Rıfat bey kaşlarını kaldırdı: - Doktor gibi duydum ama yanılmış olabilirim. Belki de mühendis demiştir. O kadar şaşırdım ki... Adamcağız ne dedi farkında değilim. > DEVAMI YARIN