Ömer yutkunarak konuştu: - Hatice Teyze, ben Ömer... - Ah, merhaba küçük bey, nasılsınız? - Sağ ol teyzeciğim. Annem evde mi? Yaşlı kadın kibar bir şekilde cevap verdi: - Salondalar efendim. Şimdi haber veriyorum. Ömer birkaç saniye bekledi. Müberra Hanımın telaşlı sesi duyulunca hafifçe irkildi: - Anne, anneciğim! - Oğlum, canım Ömer'im, ah yavrum, neredesin sen? Ömer arkasına yaslandı. Oldukça keyifliydi: - İşteyim anne, beni, hiç merak etme, her şey çok düzgün ve güzel gidiyor. Anneciğim, cuma günü saat ikide nikâhım var. Senin de bulunmanı çok istiyorum. Müberra Hanım duraklamıştı: - Ah güzel oğlum, nasıl gelirim ben? Baban da ablan da beni öldürür. Ah neden yaptın bunu Ömer? Başka kız mı yoktu sana? İstemediğin kadar kız etrafımızdaydı. Bula bula bunu mu buldun be oğlum? Ömer telefon açtığına pişman olmuştu: - Tamam anne, lütfen beni incitecek şeyler söyleme artık. Gelemezsen sen bilirsin. Ben sadece haber vermek istedim. Müberra Hanım oğlunu yakalamışken bırakmak istemiyordu. O da bir anne olarak kendi doğrularını kabul ettirmeye uğraşıyor, kısıtlı bir zaman dilimi içinde düşüncelerinin hepsini dillendirmek için çabalıyordu: - Bak hâlâ kararını değiştirebilirsin, mutlu olamazsın, ailemiz, görgümüz, göreneğimiz farklı, bırak oğlum, dön bana... Ömer yutkundu: - Bitti mi anne, şimdi kapatmam gerek. İş yerinden aradığım için fazla konuşamayacağım. Eğer nikâhıma gelmek istersen Altıntepe Evlendirme Dairesinde kıyılacak. Cuma günü saat ikide... Hoşça kal anne. Yine ararım seni. Cevap beklemeden telefonu kapatmıştı. Derin bir nefes aldı. Hiçbir şeyin bu şekilde olmasını arzu etmemişti. Ailesinin de onayıyla sevdiği insanla evlenmeyi mutlaka her şeyden çok isterdi ama eğer onlar genç adamın sevgisine saygı göstermeyip onun yüreğinin sahibi olan genç kızı aşağılamaya devam ederlerse o zaman yapacak hiçbir şeyi yoktu. Zor günler geçireceği mutlaktı ama sevgisiyle bunların üstesinden gelebileceğine inanıyordu. "Siz bilirsiniz Anne, keşke yanımda olsaydınız!" diye mırıldandı... DEVAMI YARIN