Huriye Hanımın evi iki katlı bahçe içinde son derece sevimli bir evdi. Alt katta bir mutfak, bir salon ve lavabo vardı. Mutfağın yanındaki merdivenden yukarıya çıkılıyordu. Kadın bir yandan oğlunun dağınıklıklarını toparlarken bir yandan da konuşuyordu: - Babamdan kaldı bu ev. Benim çocukluğum da bu evde geçti. On bir yaşında annemi kaybettim. Babamla her gün çay bahçesine gider, orada çalışırdım. Garsonluk yapardım. Sonra çay ocağına geçtim. Kahve, çay, meyve suyu falan işte. Yorgunluktan bitkin dönerdik eve. Sonra seneler geçti. Otuz iki yaşında evlendim. Evde kalmıştım anlayacağın. Beş sene evli kaldım. Oğlum Murat doğdu. O beş yaşındaydı babasından ayrıldığım zaman. Boşanmam babamı çok üzdü. Zaten hastaydı, bir sene sonra da onu kaybettim. Geçen gün mevlit okuttum ruhuna... İşte hayat devam ediyor. Şimdi babamdan kalan işi devam ettiriyorum. Anlayacağın yuvarlanıp gidiyoruz işte. Oğlumu okutacağım. Dersleri çok iyi maşallah, zeki çocuktur zaten. Şimdi görürsün. Yukarıda, ben gelmeden önce böyle uzun bir uyku saati vardır onun. Beklemekten sıkılıyor çocuk. Daha on dört yaşında, hayat kavgasından evde bırakıp işe gidiyorum işte. Ama öğleye kadar evdeyim. Yanımda çalışan Metin senelerdir bizimle. Gelip götürme işinde çalışıyordu önceleri. Şimdi işi öğrendi. Haydi gel buraya da yardım et bana!.. Mutfağa girmişti. Gelirken markete uğrayıp hızlı hazırlayabilecekleri birkaç şey almışlardı. Başıyla tezgâhın üzerinde duran salatalık malzemeyi işaret etti: - Sen şunları yıka da salatayı yap, ben tavukları kızartana kadar hazırlarsın, bir de çorba pilav koyalım hemen, yarım saate kadar hazır olur. Serpil bu samimi havanın içinde kendisini rahat hissediyordu. Gerçekten de yarım saat sonra sofraları hazırdı. Murat uyanmıştı bu sırada. - Anne, karnım çok acıktı! Huriye oğluna sevgiyle baktı: - Tamam, şimdi hazır, ama önce misafirimize hoş geldiniz de bakalım. Bu Serpil Abla. Sen de seversen eğer bizimle kalacak. Ne dersin? Küçük çocuk dikkatle baktı Serpil'e. Serpil de sevgiyle bakıyordu onun yüzüne: - Merhaba Murat? Nasılsın bakalım? - Teşekkür ederim. Siz bizimle mi kalacaksınız? - Eğer sen de istersen! Çocuğun yüzüne sevimli bir gülümseme yayıldı: - Kal! Annem ben yatınca yalnız kalıyor, onunla arkadaş olursunuz. Huriye dolu gözlerle sarıldı yavrusuna. Serpil dudaklarını ısırdı. Yasemin'ini özlemişti kanayan yüreği... > DEVAMI YARIN