Yer yerinden oynadı âdeta

A -
A +

Köy meydanı birden kalabalıklaşmıştı. Yüz dokuz haneli bir köydü Kurudere. İmam Mustafa sabah ezanının ardından minareden duyurdu olayı köy halkına... Herkes dehşet içinde yerde yatan cesede bakıyordu. Çok geçmeden muhtarın telefonu üzerine jandarma da geldi. Ama asıl kızılca kıyamet Davulcu Yılmaz ve ailesi gelince koptu. Yer yerinden oynadı âdeta. Cenaze sahiplerinin öfkesini frenlemek kolay olmuyordu. Jandarma bir sıra halinde set oluşturmuştu Kurudere halkıyla Davulcu Yılmaz ailesinin arasında. Kadınlar dövünüyorlar, erkekler ise öfke ve intikam duygularıyla burunlarından soluyorlardı. Jandarma çok geçmeden duruma hakim oldu. Komutan Serdar muhtara yaklaştı: - Muhtar, benimle açık konuş... Bildiğin bir şey varsa hemen söyle, uğraştırma beni. Muhtar ellerini iki yana açtı: - Aha bir şey biliyorsam şuradan şuraya yürümek nasip olmasın komutanım. Akşam ezanıyla girdim evime. Kımıldamadım bile yerimden. Hanımla üç beş laf ettik ardından yattık. Ne bir şey duydum, ne gördüm. Sabah Musa'nın sesine kalktım. Silah sesi de duymadım, duydum dersem tövbe yalan olur. Serdar Üsteğmen gözlerini kıstı: - Tamam, tamam anlaşıldı. Haydi bakalım, Delibaşların bütün erkekleri kahveye toplansınlar. Hepsini ayrı ayrı sorgulayacağım. Jandarma iki aile arasındaki husumeti biliyordu. Çoğu zaman aracı olmaya çalışmış, iki ailenin de ileri gelenlerini, büyüklerini bir araya toplamıştı. Ama asla bir sonuç almak mümkün değildi. Büyükler anlaşmaya rıza gösterseler deli yürekli gençleri zapt edemiyorlardı. Serdar jandarma erlerinden birine seslendi: - Hemen sağlık ofisine koş, Doktor Fazıl Beyi çağır gelsin, raporu versin. Ardından cenazeyi şehre, Adli tabipliğe sevk edin. Bir araba ayarlayın, götürün. Yanına dört kişi daha al. Bu işten sen sorumlusun. Haydi aslanım göreyim. Çakı gibi er selamını çaktı hemen: - Başüstüne komutanım. Ardından koşarak uzaklaştı. Serdar yerde yatan cesede baktı: - Nereye kadar gidecek bu iş böyle? Hale bak aslan gibi insanlar sapır sapır ölüyor. Nedir bu cehalet, bu alıp veremediğiniz husumet. Çığırından çıkardılar artık bu işi... Bekleyen askerlere seslendi: - Doktor gelene kadar üzerini örtün gazeteyle falan. Ayrılmayın cesedin yanından. Sert adımlarla köy kahvesine doğru yürüdü. Köy birden canlanmıştı. Hıdır sanki olayı yeni duyuyormuş gibi bahçe kapısının önüne çıkmıştı. Uykulu gözlerle bakınıyordu etrafına: - Ne olmuş yahu? Kim ölmüş? Ne bu gürültü?.. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.