Huriye yataktan yeni kalkmıştı. Sabahlığı üzerinde mutfakta çay demlemiş, kahvaltıyı hazırlıyordu. Kalkar kalkmaz Serpil'in temizliğini yapmış, saçlarını taramış, onu camın kenarına oturtmuştu. Bütün geceyi o da uykusuz geçirmişti. Zafer'in yaşadıklarını düşünmüş, kendini onun yerine koymuş, ama bir türlü onun davranışını kabullenememişti... Domates tabağını masanın üzerine koyarken fark etti bahçedeki karaltıyı. Ellerini mutfak bezine silerek cama yaklaştı. Zafer'i görünce boğuk bir inilti çıktı dudaklarından. Hemen kapıya koştu. Yüreği bir anda heyecan ve sevinçle kaplanıvermişti. Kapıyı açtı ve adamla burun buruna geldi. İkisi birbirlerine baktılar. Hiçbir sorgulama yapmadan atıldı Huriye Hanım: - Geleceğini biliyordum beyim, gelmen gerektiğini biliyordum. Zafer kekeledi: - Ben... Ben neden geldiğimi bilmiyorum. Neyi geri getirecek bilmiyorum ama görmek istedim. Bir şeyler yapmak istedim. Bencil düşündüğümü fark ettim. Huriye geri çekildi onun içeri girmesi için: - Hesap verme beyim, hiçbir şey soran yok sana... Gel içeri. Serpil içeride. Seni göremez... Zafer ayakkabılarını çıkarttı. Evin içi mis gibi sabun kokuyordu. Çantasını kapının kenarına bırakarak sağ taraftaki odaya yöneldi. İçeri girdiği anda dudaklarını ısırdı. Evlendiği o zarif, alımlı, güzel kadının yerinde şimdi yaşının iki katı gösteren, yüzü derin çizgilerle dolu, saçları bembeyaz olmuş, yıkık, bitkin bir kadın oturuyordu. Kilo almıştı Serpil. Yüzü sapsarıydı. Zafer'in hayran olduğu güzel gözleri içine çökmüştü. Gayriihtiyarî başını çevirdi kapıya doğru. Bir fevkaladelik olduğunu sezmişti. Başını iki yana sallamaya başladı. Zafer onun içler acısı halini görünce yüreğine sanki bir hançer saplanmıştı. Duvara tutundu düşmemek için. Huriye Hanıma eğildi ve fısıldadı: - Kulakları duyuyor değil mi? Başını salladı kadın: - Evet duyuyor... - Ben... Ben ne yapacağım şimdi? Huriye Hanım onun sırtını sıvazladı: - Git yanına, konuş onunla beyim... Zafer ağır ve korkak adımlarla yürüdü kanepede oturan kadına doğru. Eğreti bir şekilde kanepenin bir kenarına oturdu. Ve ona doğru eğildi: - Serpil! O anda boğuk bir feryat yükseldi Serpil'den. Sesinden tanımıştı kocasını. Sallanması fazlalaştı. Âdeta uçacak gibi hareket etmeye başladı. Huriye atılıp onu omuzlarından tuttu: - Sakin ol canım, sakin ol kardeşim, sakin ol!.. DEVAMI YARIN