TAHAYYÜLÜN FEVKİNDE HAYALLER

A -
A +

Galiba mezarlıklar "Benim yapacaklarımı hayal bile edemezsiniz" diyenlerle dolu. Kalemim durdukça, bilgisayarım elektriğe takılı kaldıkça, yazacak bir yerler bırakmasalar bile ağaçlara kazıyarak da olsa yanında olmaya devam edeceğim birisi böyle demişti bir zamanlar. G.Saray'ın yakın geleceğini hâlâ hayal ediyor mu bilemem ama "yaptıklarının yapacaklarının teminatı" olduğuna inanmayı sürdüreceğim. Bir başka yerin başkanı hayal kuruyordu her sezon başında. Ancak, hayalleri hıçkırıyordu hep. "Kekeme düşler" kurduruyordu camiasına. Onun da hep karşısında oldum ama iki gece önce bir sofra kenarında iki dakika sohbet ettim ve vücut dilini çözdüğümü farkettim. Adam doğru söylediğine inanıyor ve inandığını söylüyormuş meğer. Aziz Başkan'ın sofrasında ama yemeği kendim ödeyerek birkaç dakika geçirdim ve beni sevebildiğini farkettim. Hayallerimde Celal Doğan ile İlhan Cavcav'a bulaştım. Canaydın ile "omuzdaş" oluverdim. Trabzonspor'un doğum gününü kutladım, Rize'ye milli maç aldım. İşte sizlere bazı hayal gücünün doruklarına çıkmış son dedikodulardan menkul son hayallerim... İster şarkı sözü yapın, ister yemek tarifi sayın... *** Masanın yanına hafif eğilmişim ve çok eski dostum Ünal Uzun'u selamlarken bir el boynumdan kavradı beni ve yanına iliştirdi. Baktım Aziz Yıldırım.. "İşte yakaladım seni. Türkiye gazetesini de okuyorum, İstanbul TV'deki programını da seyrediyorum. Durmadan bana sallıyorsun. Üstelik bayağı ağır sallıyorsun. Ama seni yine de seviyorum ve sana kızamıyorum. Aynı takımın taraftarı olmasak da seni severim." Başkan bunları söylerken, sağımda kalan Nihat Özdemir olgun ve anlayışlı bir gülümseme ile beni izliyor, Mahmut Uslu ise "dobradan öteye" Şekip Hazar'a veriştiriyordu. Hem de nasıl. RTÜK'ten 10 gün ceza almacasına.. Hayallerini elledim başkanın. Kucağımı bırakın, bulunduğumuz salona sığmadı ve taştı. Biz hep veremedikleri ile ilgilenmiştik. Galiba verebilecekleri ile de ilgilenmemiz zamanı geldi. F.Bahçe masasında bir ışık vardı ve dibi hariç her yeri aydınlatmaya başlamıştı... *** Serkan'ı Fener ister, Youla'yı Cimbom. Ertesi hafta Kartal Serkan'a taliptir, bir sonraki hafta Youla'ya. İbrahim Toraman her hafta mutlaka İstanbul'un dev kulüplerinden birine gelecektir. Daha önce de Türk medyasının kendilerine yeterli ilgiyi göstermediğinden yakınan bu ve benzeri takımlar, Avrupa yolculuğu şansını elde eder etmez adamlarının bir kısmını hemen satıp paraya tahvil etmişlerdir. Bu yıl da öyle olursa, onların peşini bırakacağım artık. Çünkü Avrupa yolunda ilerlerken ellerindeki adamları "paraya tahvil etme" yolunu seçerlerse kendimi kullanılmış hissedeceğim. Anadolu futbolunun "ticaret"i sportif başarıdan, hele hele ülke dışında başarı kovalamaktan daha ön planda tuttuklarını kanıtladıklarını göreceğim ve peşlerine artık düşmeyeceğim. Ama bir sonraki tur öncesi takımlarına katkıda bulunurlarsa, büyümeyi ve güçlenmeyi hedef tutarlarsa kalemim ve ellerim emirlerinde olacaktır. Beşiktaş ve G.Saray UEFA'da tur geçmek ve daha da güçlenmek için siz UEFA temsilcilerinden adam alırsa peşinize bir daha düşmem. Sayın Cavcav ve Doğan, siz onlardan adam almalısınız artık... Ya Türkiye'nin takımları olmaya başlayacaksınız... Ya da hiç kimsenin... *** İstanbul sınıfta kaldı. Milli maçlarda ay-yıldızlı formayı giyen bazı oyuncuları diğerlerinden ayırdıkları için ve bazı oyuncuları "yuhaladıkları" için İstanbul seyircisi sınıfta kaldı. Dünya Kupası eleme guruplarında İstanbullu seyirci Milli Takım'ı biraz özlemeli diye düşünüyorum. Milli Takım artık bir süre İstanbul dışına çıkmalı... Mesela Rize... İstanbulspor ile oynarken "esami listesi" içinde bulunan Özgür'ün cezası konusunda bir uyarıda bulunmayanlar, bir hafta sonra Trabzonspor mağlup olduğunda hemen uyarıda bulundular. Ama ters tarafa... Trabzonspor'u uyandırdılar ve bir "hükmen" çıkardılar. Bir maç da Ali Aydın'dan gitti... Futbol Federasyonu Rize şehrine artık en azından bir milli maç borçludur. Üstelik Milli Takım oyuncularının da gözü gönlü açılır biraz.. Bu konuyla ilgili olarak Futbol Federasyonu Başkan Vekili Sayın Ata Aksu'dan geçtiğimiz günlerde bir söz aldım. Ama bir dost meclisinde... *** Bugün öğleden sonra Ankara'dayım. Çok yüklü bir program start alacak Ankara'da Kara Yolları Genel Müdürlüğü'nde. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın yüzünde gülücükler açıyordu geçtiğimiz günlerde bu haberi verirken. Tam 500 sporcu ödüllenecek. Ülkemizi başarıyla temsil etmiş ve onurlandırmış tam 500 sporcu iki trilyondan fazla ödül alacak. Üstelik sayın Başbakan'ın elinden... Türk sporunda özendirme ve ödüllendirmenin keyfini yaşayacağız o gün. Ülkemizi çoktan Avrupa Birliği'ne sokmak durumunda kalan sporcularımızı yürekten alkışlayarak o günü yaşamamız gerekiyor. 500 sporcu ve iki trilyon... Bravo sayın Genel Müdür... *** Canaydın'ı korumamız lâzım. Sportif başarıyı bile gözardı ederek atıl bir tesise hayat verdiği için, dayak yediği yerde rakibinin elini sıkabildiği için, tüm hatalara rağmen tepkilerini bastırabildiği için... İnsanlığı ve adamlığı için... Örnek kalitesi için... Belden aşağıya vurmadığı, asla faullü döğüşmediği için... İncitilmemeli... 3-5 Canaydın daha bulabilsek Türk futbolunu tavana vurdururuz. Zarafeti için, kibarlığı için, Fair Play anlayışı için... Erman ve özellikle Ahmet "hocalar" istiyor diye "kavga" ortamına girmediği için... Hâlâ daha "beyefendi" kalabildiği için... Onun yanında olmalıyız... *** Trabzonspor'un başarısı, G.Saray'ın başarısızlığı karşısında biraz "güme" gitti gibi. Tamam G.Saray her şeyi yanlış yaptı. Yanlış adamlarla doğru taktik de işe yaramaz... Ama... Trabzonspor'un doğru adamlarla uyguladığı doğru plan işe yaradı. Turgay Semercioğlu "sanal maçını" doğru oynamıştı. Kenarları kapatmış, göbeğe ara topları atmış, sağa Yattara'yı gömmüş ve Abdullah'ın arkasına saklamıştı. Fatih 'seyyar'dı. İlerdeki tek adam Hakan'a gelinemeyince atmak zorunda kalacaklarını, bu tür topları da önde Hüseyin, daha yakın oynayacak Erdinç ile kapatmayı planlamıştı. Öne geçince ikinciyi bulmuş, sonra sabretmiş ve arkadan üçüncüyü aramıştı. Aykut hoca gibi oynamıştı... Demek ki, Trabzonspor çok iyi oynadığı için G.Saray çok kötü oynamak zorunda kalmıştı. Demek ki Trabzonspror doğru yolda.. Zaten Trabzonspor ne zaman "aynı dili" konuştuğu bir hoca bulsa hemen "kafaya" oynamayı başarmıştır. Ahmet Suat Özyazıcı şampiyon yapmadı mı?.. Ya Özkan Sümer?.. Peki Aston Villaları yenip son iki haftaya kadar ligi Şenol Güneş sürüklemedi mi?.. İşte size "Turgay Hoca"... Yılmaz Vural, Samet Aybaba ve tabii ki yabancı hocalar "bu dili" bilmedikleri için başarılı olamadılar. Trabzon'da Belçikalı da yabancı sayılır, Alman da... Trabzon'da İstanbullu da yabancı sayılır, Adanalı da... POST-İT Akçaabat maçının devre arasında Sinan "madem Cordoba'yı Daum istiyor verelim, yerine Recep'i alalım" dedi ama ben kabul etmedim. Haklı çıktım işte... MİRCEA LUCESCU S-ÖZ "Övgü kolonya gibidir. Kokla ama yutma!" (JOHN BILLINGS)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.