“Yaşım kafa kâğıdına göre doksan beş. Aslı bu mu, rahmetli babamdan başka bilen yok!”
Bunları anlatırken heyecandan dudakları titreyen Veysel Ağa hatıra doluydu. Belli ki ebediyete uğurladığı arkadaşları birer birer gözlerinin önüne gelmiş onların isimlerini sayıklamaya başlamıştı. Onları çok özlediği, yokluğuna alışamadığı titreyen dudaklarından açık seçik anlaşılıyordu.
“Bakma sen onlara Çamur, deve, pire, dana…” gibi lakaplar söylendiğine… O yiğitler karıncayı incitmeyen fakir fukara dostu yiğitlerdi. Bu hana gelip de onların çayını kahvesini içmeyen yemeğini yemeyen gariban yoktur. Onlar ceplerindeki son kuruşu fakir fukara dostlarıyla arkadaşlarıyla paylaşan yiğitlerdi.
Onların hepsi özü sözü bir güvenilir mert yiğitlerdi. Sözleri senetti… Yapamayacakları sözü söylemez, söyledikleri sözü de yapar yerine getirirlerdi.
Haksızlığa dayanamazlar, boyun eğmezler arsızın hırsızın soysuzun önüne kale gibi dikilirlerdi…
Kütahya pınarlarında adı geçen Vehbi Asalı da bu hana gelirlerdi. O kabadayıların hikâyelerini kahramanlıklarını sana anlatmaya kalksam buna ne saatler ne de günler yeter evlat.
Kimse kalmadı be evlat, o kabadayılardan, ağalardan beylerden kimse kalmadı. Şimdi herkes birbirine selam bile verirken çıkarını düşünüyor. Herkes bir birine bir çay söylemekten kaçıyor. Ah be evlat! O günler güzel, çok güzel riyasız çıkarsız; mertlerin bol olduğu günlerdi. Bizler o günleri yaşayan üç beş kişi kaldık. Herkes rahmetli oldu…”
Veysel Ağa ne kadar sabretse de duygularına engel olamamış, gözlerinden ihtiyar çizgi çizgi yanaklarına düşen damlaları durduramamıştı.
Yaşlı gözlerle anlatmaya devam ediyordu:
“Belki iki asra yakın tarihi vardı bu hanın… Bu Kabadayılar Hanı'nda tanıdığım Veysel Ağa ismindeki ihtiyar da doksan beş yaşındaydı… Bu hanın canlı tanıklığı yapan yaşlı bir adamdı. Çayından derin bir yudum aldıktan sonra aşka geldi:
“Evlat benim yaşım kafa kâğıdına göre doksan beş. Aslı bu mudur rahmetli babamdan başka bilen yok. O zamanlar kimse günü gününe yaşını yazdırmıyormuş. Belki de daha yaşlıyım. Uzatmayalım ben bu hana kendimi bildim bileli gelirim. Çocukluğumda babam getirirdi. Köyden şehre geldiğimizde babamla bu handa kalırdık. Şimdi ayak alışkanlığı her geldiğimde rahmetli arkadaşlarımı dostlarımı görür gibi olurum. Onlarla dertleşirim bazen yalnız kaldığımda, şu duvarlarla konuşurum. DEVAMI YARIN