Emîr-ül mü'minîn hazreti Alî "radıyallahü teâlâ anh" âhirete sefer etti ve Hasan ve Hüseyin "radıyallahü teâlâ anhümâ" hazretleri merkad-ı şerîfine [mezârına] defnettiler... Geri dönerken, yolda bir fakîre rast geldiler. Hazîn ses ile figân ediyordu. Hâlini sorduklarında, cevâb verdi ki: "ONA NE OLDU?.." "Ey azîzler! Ayrı düşmüş bir garîbim. Mihnetim çok. Gamımı paylaşacak kimse yok!" Onlar da dedi ki: "Ya bu âna kadar gamını kim ile paylaşırdın?" Dedi ki: "Bir seneden beri, her gün bu şehirden bir kimse gelip, benim ile ünsiyet eder, ilgilenirdi. Bütün ihtiyâçlarımı temîn edip, giderdi..." "İsmi nedir" diye sordular: "İsmini bilmiyorum. Kendisine sordum, cevâb vermedi ve 'benim merhametim Hak içindir, dünyâ şöhreti için değildir' dedi." "Sûreti [yüzü] ve hey'eti [vücûdu] nasıldı?" dediler. Dedi ki: "Ben âmâyım. Ammâ, bu kadar bilirim ki, iki gündür yanıma uğrayıp, ahvâlimi sormuyor." Dediler ki: "Davranışları nasıldı?" Dedi ki: "Meşgûliyyeti tesbîh ve tehlîl ile idi. Hattâ, tesbîh ve tehlîline meleklerden cevâb işittim. Belki, kapı ve duvârların tazîm etdiğini de hissederdim. (Miskîn miskîn ile garîb garîb ile oturur) buyururdu..." Hasen ve Hüseyn "radıyallahü teâlâ anhümâ" bu haberden giryân olup, dediler ki: "Ey dervîş! Bu söylediğin nişânlar, Alî bin Ebî Tâlib'in nişânlarıdır." Dedi ki: "Ey mahdûmlar [oğullar]. Ona ne oldu?" Dediler ki: "Bir bedbaht onu şehîd etti. Biz onun kabrinden geliriz..." Dervîş bu haberden çok muzdarib olup [üzülüp], figâna başladı. Dedi ki: "KATRE DERYAYA KAVUŞTU..." "Ey şehzâdeler! Büyük ceddiniz hürmeti için olsun, beni o serverin mezârı yanına götürün!" Hasan ve Hüseyin "radıyallahü teâlâ anhümâ" merhamet edip, bir elini hazret-i Hasan ve bir elini hazret-i Hüseyin tutup, emîr-ül mü'minîn Alî'nin "radıyallahü teâlâ anh" kabr-i şerîfine götürdüler... O dervîş, kabir üzerine düşüp, dedi ki: "Ey Allahım! Bu kabir sâhibinin hürmeti için, ben fakîri, hor ve zelîl, kimsesiz bırakma. Bu dertlerime ortak olana kavuştur!.." Duâsı, Allahü teâlânın kazâ hükmüne uygun olup, o ân rûhunu teslîm etti. Beyt: "Katre [damla] deryâya [denize] kavuştu/Zerre hurşîde [güneşe] intikâl etti [kavuştu]..." Hazreti Hasan ve Hüseyin o dervîşin techîz ve tekfînini yapıp, namâzını kılıp, o mevkide defnettiler...