“Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi.”
Nesefî hazretleri tefsir, usûl, kelâm, ahlak ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 600 (m. 1204) yılında Türkistan’da Nesef’te doğdu. Temel din bilgilerini ve yardımcı (alet ilimleri) öğrenip, İmâm-ı Fahreddîn-i Râzî hazretlerine talebe oldu. Başta kelâm ve tefsir ilimleri olmak üzere, usûl-i fıkh, dört mezhebin incelikleri, ictihâdlar arasındaki farklılıkları (ya’nî, mukayeseli hukuk), cedel ilmi ve Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim oldu. 686 (m. 1288) yılında Bağdat’ta vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Hubb-ı dünyâ, kalp hastalıklarından biridir. Kişinin dünyada zevk etmek istemesidir. Eğer, haram ile zevk etmek isterse haram olur. Eğer helâl ile zevk etmek isterse haram değildir. Ama mezmûmdur, kötülenmiştir. Gönül verip çoğalmasına çalışmamak lazımdır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Dünyayı sevmek bütün günahların başıdır” buyurdu. Dünya melundur. Allahü teâlânın düşmanıdır, ibadetlerin yapılmasına mâni olur. Günah işlemeye ve cennette derecelerin düşmesine sebep olur. Dünya bela ve mihnet yeridir. Buradan zevk almak istemek ahmaklıktır. Zira zevk cennettedir. Akıllı kimse dünyaya gönlünü bağlamaz.
Abdullah ibni Abbâs (radıyallahü anh) şöyle rivayet etti: Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Kıyamet gününde dünyâyı, kötü kokulu bir kocakarı suretinde mahşer yerine getirirler. Mahşer ehli; “Bu kimdir?” diye sorduklarında, melekler; “Bu sizin muhabbet edip öğünerek kıskandığınız, birbirinize buğzedip küstüğünüz dünyadır” derler. Sonra dünyanın cehenneme atılması murad olununca dünyâ; “Yâ Rabbî bana tabi olanlar vardı” der. Hak teâlâ dünyayı ehli ile birlikte cehenneme atar.”
Resûlullah efendimiz buyurdular ki: “Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi. Allahü teâlâ dünyaya rahmet nazarı ile nazar etmedi. Siz de nazar etmeyip ikrah ediniz.” Dünyayı talep edenin ahiretten nasibi olmaz.
Makam, mansıp üzerine hırslı olmayan, ilim ve fazilet sahibi kimseye böyle bir vazife teklif edildiği zaman kabul etmesi lazımdır. Kabul etmemek daha iyidir. Zira İmâm-ı a’zam (rahmetullahi aleyh) kadılığı bile kabul etmemiştir.
Vehbi Tülek'in önceki yazıları...