Ebû Abdullah Mâzerî

A -
A +

Ebû Abdullah Mâzerî hazretleri, hadîs, kelâm, edebiyat ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. 453 (m. 1061) yılında Sicilya adasındaki Mâzera şehrinde doğdu. 536 (m. 1141) yılında Tunus'ta Mehdiyye'de vefât etti. Kitabında şöyle nakleder: Hazreti Aişe (radıyallahü anha) hakkında birçok hadîs-i şerîf vardır. Kendisine hitaben buyurulduğu bildirilen, hadîs-i şeriflerden bazıları şunlardır:

"Âişe cennette de benim zevcemdir."  "Ey Âişe hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Kıyâmet gününde Allah katında en kötü insan, şerrinden kaçarak insanların terk ettiği kimsedir." "Ey Âişe, Allah kullarına lütuf ile muâmele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever." "Ey Âişe bilmez misin; kul secde ettiği zaman, Allahü teâlâ onun secde yerini yedi kat yerin sonuna kadar tertemiz kılar." "Ey Âişe, sana birisi istemeden, bir şey verirse, kabûl et; çünkü o, Allahü teâlânın sana gönderdiği bir rızıktır."
Hazreti Âişe, bir gün Resûlullah efendimize, "Şehîdlerin derecesine yükselen olur mu?" diye sorunca; "Her gün yirmi kerre ölümü düşünen kimse, şehîdlerin derecesini bulur" buyurmuşlardır. "Ey Âişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan uyuma!"
1- Kur'ân-ı kerîmi hatmetmeden, 2- Benim ve diğer peygamberlerin şefaatlerine kavuşmadan, 3- Mü'minleri kendinden hoşnud etmeden, 4- Haccetmeden!" Bunları söyledikten sonra namaza durdu. Namazını bitirip de yanıma geldiğinde, kendilerine dedim ki:
-Ey iki cihanın güneşi olan Efendim! Annem, babam, canım sana feda olsun; bana dört şeyi yapmamı emrediyorsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?
Tebessüm ederek buyurdular ki: "Yâ Âişe! Ondan kolay ne var? Üç İhlâs-ı şerîf ve bir Fâtiha sûresini okursan, Kur'ân-ı kerîmi hatmetmiş; bana ve diğer peygamberlere salevât getirirsen, şefaatımıza kavuşmuş; önce mü'minlerin ve sonra da kendi affını dilersen, mü'minleri kendinden hoşnud etmiş; (Sübhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illallahü vahdehû lâ şerike leh. Lehül mülkü velehülhamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir) tesbihini okursan hac etmiş sayılırsın!"
Tabiînden gençler Hazreti Âişe'ye geldiler ve Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) ahlâkını sordular. Buyurdu ki: "O'nun ahlâkı Kur'ân idi. Kur'ân-ı kerîmin hoş gördüğünü kabûl edip râzı olurdu. Hoş görmediğini kendisi de hoş görmez ve kaçınırdı."