Beden ile ve kalp ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullah’ı sevmeye bağlıdır.
Veliyyüddîn Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Bugün Yunanistan’da bulunan Yenişehir’de (Larissa) doğdu. İstanbul’a giderek zamanının ulemasından akli ve nakli ilimleri tahsil ettikten sonra, çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Hac için gittiği Mekke-i mükerremede Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretlerinin talebelerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinin sohbetleriyle şereflendi. O büyük zattan Nakşibendiyye yolunun adab ve erkânını öğrendi. İstanbul’a döndükten sonra daha çok, insanlara nasihat edip talebe yetiştirmek, kitap yazmak ve ibadet etmekle meşgul oldu. 1151 (m. 1738) senesinde İstanbul’da vefat etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:
Yüksek üstadımız Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretleri, mektubatının birinci cilt 22. mektubunda buyuruyorlar ki: Peygamberimizin sünnetlerinin ışıkları olmadan, doğru yol bulunamaz. Resûlullah’a tabi olmadan, kurtuluş olamaz. Tasavvuf yolunda ilerleyerek, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Allahü teâlânın Habibi’ne tabi olmak lazımdır. (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tabi olunuz! Allahü teâlâ, bana tabi olanları sever) meâlindeki, Âl-i İmrân sûresinin otuz birinci âyet-i kerimesi, bu sözümüzün şâhididir. İnsanın saadete kavuşması için, âdetlerinde, ibadetlerinde, kısacası her işinde din ve dünya büyüklerinin reisine benzemesi lazımdır. Bu dünyada, herkesin, sevdiğine benzeyenleri çok sevdiğini görüyoruz. Sevgilinin sevdikleri sevilir. Düşmanları sevilmez. Beden ile ve kalp ile erişilebilecek bütün kemâller, yüksek dereceler, Resûlullah’ı sevmeye bağlıdır. İnsanın kemâli, bu terazi ile ölçülür. Bunun için, taatların, ibadetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın evliyasını, dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemektir. Çünkü, Allahü teâlâyı sevmenin en büyük alameti budur. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hasıl olur. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma (Benim için, bir amel yaptın mı?) dedi. Yâ Rabbî! Senin için namaz kıldım. Oruç tuttum. Zekât verdim. İsmini zikrettim dedi. Allahü teâlâ, (Namazın sana burhândır [Mümin olduğuna alamettir]. Oruç [seni Cehennem ateşinden koruyan] perdedir. Zekât, zıldır. Zikir, nurdur. Benim için ne yaptın?) buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan amel nedir dedi. Allahü teâlâ, (Sevdiklerimi sevdin mi? Düşmanlarıma düşman oldun mu?) buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği amelin, (Hubb-i fillâh ve Buğd-ı fillâh) olduğunu anladı.
Vehbi Tülek'in önceki yazıları...