Ordusuz millet, ordusuz devlet olmaz veya çok yanlış bir Atatürkçülük eğitimi

A -
A +

Bütün askerî okullarımızda Atatürk 10 ayrı madde altında genç subaylarımıza şöyle anlatılmaktadır. "1- Atatürk en büyük insandır. 2- Atatürk en büyük Türk'tür. 3- Atatürk en büyük komutandır. 4- Atatürk en büyük dâhidir. 5- Atatürk en büyük teşkilatçıdır. 6- Atatürk en büyük inkılapçıdır. 7-Atatürk en büyük öğretmendir. 8- Atatürk en büyük siyaset adamıdır. 9- Atatürk en büyük devlet adamıdır. 10- Atatürk en büyük liderdir..." Bu 10 maddeyi bilmeyenler cezalandırılmaktadırlar. Burada belirtilen 10 maddenin 10'u da yanlıştır. Atatürk'ün büyük bir insan, büyük bir Türk, büyük bir komutan, büyük bir inkılapçı, olduğu doğrudur. Ama Atatürk en büyük insan, en büyük Türk, en büyük dâhi, en büyük devlet ve siyaset adamı değildir. Bu vasıfların başlarına konulan "en" zarfını mutlaka silmek kullanmamak lazım. Çünkü "En büyük Türk", "En büyük kahraman", "En büyük dâhi..." şahıslara, milletlere, devletlere, dinlere... göre başka başkadır. Atatürk'ü bu sıfatlarla anlatmak ve anmak yanlışın ötesinde yanlıştır. Evvela bu kafa; bizi bütün dünya milletlerinin önünde çıkmazlara sokacaktır. Sonra, çok daha önemlisi "Atatürk'ü en büyük devlet adamı, en büyük siyaset adamı, en büyük öğretmen en büyük dâhi en büyük lider" olarak öğrenen öyle bilen öyle sanan öyle inanan komutanlarımız, bizim yeni devlet ve siyaset adamlarımızı kat'iyyen sevmeyecekler, benimsemeyecekler, vatanımızı o yeni siyasetçilerin elinden kurtarmak için yeni hükümet darbeleri yapmayı düşüneceklerdir. Samimiyetle inanıyorum ki 27 Mayıs darbesinin Lideri Cemal Gürsel Paşa da 12 Eylül darbesinin öncüsü Kenan Evren Paşa da Atatürk'ü çok ama çok ama çok seviyorlardı. Onların Atatürk sevgisini tartacak bir kantar bulmak imkansızdı. Ama Cemal Gürsel Paşa da Kenan Evren Paşa da diğer darbeci subayların pek çoğu da bana göre Atatürk üzerine yazılan bir ciddi kitap okumamışlardı. Bütün bu darbeci subayları biz yetiştirdik. Bizim yanlış eğitim sistemimiz bu darbecileri ordumuzun milletimizin başına getirdi. Peki ama bir aşçı pişirdiği yemekten, bir terzi diktiği elbiseden bir mimar yükselttiği bir eserden nasıl şikayetçi olabilir? Biz komutanlarımıza demokrasiye, insan haklarına, birlik beraberlik davamıza saygılı olmayı ciddi bir eğitim sistemiyle öğretemediysek, öğretemiyorsak onlardan başka ne bekleyebiliriz? Ben bir Türk milliyetçisiyim. Bu bakımdan 27 Mayıs darbesinin de 12 Eylül ayaklanmasının da acılarını çok çektim. Evvela benim aşk derecesinde sevdiğim ordum, bana ve benim düşüncemde olan Türk milliyetçilerine karşı âdeta bir müstevli ordusunun zulmüyle davrandı. Binlerce, on binlerce vatan evladını doğduklarına pişman etti: Dövdü, sövdü, astı, sürdü, cezaevlerinde çürüttü... Ama bütün bunlara rağmen yeminle ifade ediyorum ki: Ben bu Balyoz davasının tek yetkili hâkimi olsaydım, bir tek komutanımızı bile cezalandırmazdım. Onları ordumuzdan tasfiye ederdim ama cezaevlerine sokmazdım. Bunun çok önemli iki sebebi var: Evvela ben askerliği aşk derecesinde seven bir kimseyim. Sonra bütün Türk Cumhuriyetlerine 10 defa gidip geldim. Yeni Türk Cumhuriyetleri üzerine 101 TV programı hazırladım ve sundum. Bütün Türkistan'ın Rus orduları karşısında sessiz sedasız teslim olduklarını gördüm. O esarete her Türk Cumhuriyetinde isyan ettim. Bana dediler ki: "Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu! Ordumuz olmayınca Ruslar, âdeta ellerini kollarını sallayarak ülkemize girdiler Esaretimiz ondandır..." Anladım ki ordusuz millet, ordusuz devlet olmaz. Bizim namusumuz, şerefimiz, hürriyetimiz, ordumuzun gücüne kuvvetine bağlı varsın ordumuz bize zulmetsin ama biz ordumuza kötü bir gözle bakmayalım. Doğru bir eğitimle darbeci subayları ayıklaya ayıklaya ordu millet bütünlüğünü sağlayalım. Ben böyle düşünüyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.