Terör biter mi dersiniz?

A -
A +

Terör konusunda ileri sürülen yeni iddiayı duymuşsunuzdur. Mayıs ayında, yani şu 4-5 ay içinde, PKK'nın silah bırakacağını söyleyenler var. PKK silah bırakır mı? Ben "bırakır" diyenlerle beraber değilim. Bu konuda yanılmış olmamı elbette milyon defa isterim. Ama 1071 yılından, yani Anadolu topraklarına girdiğimizden bu yana, yaşadıklarımıza bakınca iyimser olamıyorum. Evvela bir hususu, en kesin cümlelerle kabul etmemiz lâzım: Çanakkale ve İstanbul Boğazları bizim için ne ise, Doğu Anadolu da o kadar önemlidir. Bütün enerji kaynaklarımız Doğu Anadolu'muzdadır. Yakın bir gelecekte bir damla su, bin damla petrolden daha önemli hâle gelecektir. Başta ABD olmak üzere, bütün büyük devletler, enerji kaynaklarına el koymak sahip çıkmak gayretindedirler. Bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzdan kaybedecek, verecek bir karış toprağımız bile yoktur. Çünkü o enerji kaynaklarımızı kaybetmek demek, evvela evlerimizdeki buzdolaplarımızı, çamaşır makinelerimizi bile çalıştıramamak demektir. Aynı zamanda Türkiye'nin bütün sanayi tesislerinin durması, cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi toplu iğnemizi, kurşun kalemimizi bile Avrupa'dan almak mecburiyetinde kalmamız demektir. Can damarlarımız, Batıda olduğu kadar, Doğu Anadolu'muzdadır. Sonra, terörün durması için, başta millî dostumuz(!) ABD Başkanı Obama'nın bir cümle söylemesi lâzım. Yanlış okumadınız, yanlış yazmadım, ABD'nin Irak yetkililerine; "Çıkarın bu PKK militanlarını topraklarınızdan" demesi şart. Hem de şartların şartı. ABD böyle bir ikazda bulunuyor mu? Bulunmuyor. Aksine, Balyoz dâvâsından hükümlü komutanlarımızın açıklamalarına göre, ABD helikopterleri Irak bölgesinde bulunan PKK militanlarına silah ve gıda malzemeleri atmışlardır. Kim ne derse, desin, aksine inanmam imkânsız gibidir: Biz, dünyada yapayalnız kalan bir milletiz. Bana göre, bir tek samimi dostumuz var: Pakistan. O da yardıma muhtaç durumda. Biz Saddam Hüseyin zulmünden kaçarak topraklarımıza sığınan beş yüz bin Kürt mültecisine bir sene kucak açmadık mı? Onları yedirip içirmedik mi? Talabani'ye ve Barzani'ye kırmızı pasaport vermedik mi? Dünyanın çeşitli ülkelerine rahatlıkla girip çıkmalarını sağlamadık mı? Peki sonra ne oldu? Askerimizi, polisimizi, vatandaşlarımızı hunharca vurup Irak topraklarına kaçan PKK militanlarını, Irak yetkililerinden istediğimiz zaman ABD'nin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttuğu Celâl Talabani ne dedi? Türkiye'ye bir kedi bile vermem! diye başkaldırmadı mı? Sadece Celâl Talabani mi böyle? Hayır! Hayır! Hayır! NATO'dan müttefikimiz olan bütün Batılı devletler de Irak'tan farklı değil. Gitmediğim, görmediğim Avrupa ülkesi kalmadı. Oralarda şahit oldum ki, NATO'dan dostumuz(!) olan her devlet, kendi topraklarında hem PKK militanlarına hem de Alevi vatandaşlarımıza kol-kanat geriyorlar. Niçin? Türk'e ve İslâma düşman oldukları için. Batının ŞARK MESELESİ'ni bilmeyenler, başları kumda olan gafillerdir. 1585 yılında, Sultan 3. Murad Han döneminde vatan coğrafyamız 23 milyon 337 bin 600 km2 üzerinde idi. Bugün 780 bin km2'deyiz. Bu, dünden bugüne durmadan budandığımızı gösteriyor. Cahiller ve gafiller kalabalığı yazdıklarımı elbette anlamayacaklardır. Ama bilmeliyiz ki, Kürt'ün de, Alevinin de, Sünninin de huzuru, şerefi, hürriyeti, Türk devletinin, Türk ordusunun gücüne bağlıdır. Bu devlet yıkıldı mı, bu ordu çöktü mü, Doğu Anadolu Türkiye'den koptu mu, oralarda ne Kürt, ne Türk kalır, ne Alevi ne Sünni kalır. Bu bakımdan, ABD yanında bütün Avrupa Devletleri, ellerini terör ihanetinden çekmedikleri sürece bize rahat yüzü yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.