Bedenleri burada ruhları Paris’te

- Güncelleme:
Bedenleri burada ruhları Paris’te

Kültür - Sanat Haberleri

Genç sanatçılardan yakınan İlhami Atalay “Sanatta Batı gözlüğünü hâlâ atamadık. Bizim sanatçıların bedenleri burada, ruhları Paris ve New York’ta” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN RÖPORTAJI

İlhami Atalay “nevi şahsına münhasır” denilen, Türkiye’nin sıra dışı ressamlarından biri… Onun Artvin’in bir dağ köyünde başlayan sanat macerası İstanbul’a ve Berlin’e uzandı. Ressam Atalay, sanat yolculuğunda ötekileştirmelere maruz kalsa da, geleneksel dünyadan ilhamla 55 senedir bildiği yoldan gitti. Şimdilerde ise Trakya’da insanlardan uzak bir şekilde resim yapıyor. Usta sanatçı, 75. doğum gününde ise kariyerinin farklı dönemlerinden eserleri 5-15 Ocak arasında AKM’de görülecek “İlhami Atalay Resim Sergisi”nde bir araya getirecek. Biz de sergi öncesinde kendisiyle buluşarak hayatı ve sanatı konuştuk…

> Sanki eskiden ressam olmak için şartlar daha müsaitti. Zira insanlar tabiata daha yakındı. Sizin için de sanatta işler böyle mi gelişti?

Öyle tabii. Ben Artvin’in elli haneli bir dağ köyünde dünyaya geldim. Her taraf ormandı. Yakınlarımızda ne sanatçı vardı, ne de müze… Fakat tabiat beni tetikledi. Daha ilkokuldayken evin duvarlarını müze gibi tablolarla doldurmuştum; sanatçı olmak için karar vermiştim bir kere.

Bedenleri burada ruhları Paris’te

ÇİMENTO KÂĞIDINA RESİM YAPIP ÖDÜL ALDIM

> Dağ köyü şartlarında nasıl resim yapıyordunuz?

Boya falan bulmak kolay değildi. Fındık çubuklarını yakar, ondan çıkan kömürlerle çimento kâğıtlarına ve mağaralara resimler çizerdim. Çimento kâğıdına çizdiğim o resimler, Ankara’da ödül kazandı. Liseye geçtiğimde ise yağlı boya yapmayı öğrendim. Ancak ailem sanatçı olmamı istemedi.

> Babanızı kandırarak sanat akademisine girmişsiniz. Doğru mu?

Evet doğru. Babam İstanbul’da sanat akademisini ilk kazandığım sene “erkek adam burada okuyamaz” deyip beni göndermedi. İkinci sene ise “mimarlığı kazandım” diyerek sanat akademisine gittim. Çünkü babam mimar olmamı istiyordu. O zaman insanlar böyle düşünüyordu. Haklılardı da…

> Peki, akademide istediğiniz sanat ortamını bulabildiniz mi?

O zaman hippi modası vardı. Bahçede talebeler uyuşturucu çeker, Adnan Çoker bile uyuşturucu etkisinde ders anlatırdı. Akademide 10 senede öğrendiklerimi 20 sene unutmaya çalıştım! Oradaki eserlerden de ilham alamadım. Her hafta sonu dağlara ve yaylalara gidip çizimler yapar, fakültede hocaların önüne koyardım. Herkes şaşırırdı.   

MİNYATÜRE GERİCİ DAMGASI 

> Daha sonra Berlin’de güzel sanatlara devam etmişsiniz. Orası özgür müydü?

Türkiye’de akademide okurken Topkapı Sarayı’ndan ilhamla bir çalışma yapmak suç gibi görülüyordu. Minyatürlerden ilham alarak bir şey yaptığınızda gerici damgası yiyordunuz. Hocam Özdemir Altan “Sen benim en iyi talebemsin ama Allah’a inananın bu çatı altında yeri yok” dedi. Fakat Almanya’da böyle bir durum yoktu. Türkiye’de bulamadığım hürriyeti orada buldum. Mesela tarihî serimi Berlin’de yaptım.

> Peki, daha sonra Türkiye’ye niye döndünüz?

Orada profesör, bana asistanlık teklif etti ama “Sen vatanını çok sevdiğin için burada kalmazsın” dedi. Beni biliyordu.

> Türkiye’ye dönünce halılara odaklanmışsınız…

Türkiye’ye dönünce bana deli diyerek akademiye sokmadılar. Avrupa’ya zaten duvar halıcılığında ihtisas yapmak üzere gitmiştim. Döndüğümde mecburi hizmet diye beni sağa sola sürdüler. Halı desinatörlüğü yaptım. Ama sonunda İstanbul’a geri döndüm. Bizim halılarımız inkârı mümkün olmayan evrensel bir güzellikteler. Tabii ki onlardan da ilham aldım.

BATI GÖZLÜĞÜNÜ ÇIKARAMADIK

> Türk resmi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkler İslam’a geçtikten sonra diğer kültürleri kontrol edip kendine mal edebiliyordu. Fakat son asırlarda Batı’nın sanatı, bizim sanatımızı esir aldı. Bu bizim kompleksli yani ezik oluşumuzdan kaynaklandı. Basılan kitaplara bakın “Batı anlayışında Türk resmi” deniyor. Niçin kendi anlayışımız yok? Bu durumdan hâlâ çıkamadık. Sanatta Batı gözlüğünü atamadık.  

> Ama yerli kültürden yola çıktığını söyleyen çağdaş sanatçılarla sık karşılaşıyoruz artık…

Bizim sanatçıların bedenleri burada, ruhları Paris ve New York’ta. “Biz kimiz, Batı’dan ne farkımız var?” diye düşünmemiz lazım. Ben hâlâ bunu idrak ettiğimizi düşünmüyorum. Hem beğenmediğiniz bir şeyden ilham alamazsınız.

TALEBE YETİŞTİRECEĞİME KABAK YETİŞTİRİRİM DAHA İYİ 

> Bir müddettir şehir dışında, âdeta bir bağ evinde yaşayıp sanat yapıyorsunuz. Neden?

İstanbul’da ders veriyordum. Talebelerimin ihanetine uğrayınca “Talebe yetiştireceğime kabak yetiştiririm daha iyi” dedim ve gittim. Şimdi ağaçlar ve hayvanlar arasında resim yapıyorum.

> Genç sanatçılara bakınca neler düşünüyorsunuz?

Fırça sallasam olur diyenler var. Fırça sallamakla ressam olunmaz. Hoşuma gidiyor diye de resim yapılmaz. Bir sanat yapıyorsan, bunun felsefesini oluşturman lazım. Fikirsiz sanat olmaz; boşuna boya sürer durursun! Mesela Türkiye’de senelerce çıplak kadın çizmek sanat zannedildi.

> Peki, sanat kariyeriniz boyunca neyin peşinde oldunuz?

Sanatımda ilmî olarak gözlemleyici ve keşfedici bir yol izledim. Tefekkür edip ve bizim kültürümüzden ilham alarak yeni şeyler ortaya koymaya çalışıyorum. Benim resimlerime bakan “Bunu bir Müslüman ve Türk ressam yapmıştır” diyebiliyor.

> 75 sene nasıl geçti, neler öğretti size?

Yedi gün gibi çekti gitti. Hiçbir şey hissetmiyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...