Sinemada bu hafta | Görevimiz tamam! 29 yıllık seride 'kasvetli' son

MURAT ÖZTEKİN - Ajan Hunt’lı IMF ekibinin dünyayı sayısız beladan kurtardığı “Mission: Impossible” ya da bizdeki adıyla “Görevimiz Tehlike”, 29 yıllık mazisiyle Hollywood’un en uzun soluklu ve en popüler aksiyon serilerinden biri oldu… Ancak yönetmen Christopher McQuarrie’nin 1996’da TV’den sinemaya taşıdığı ve Tom Cruise’la özdeşleşen seride, yolun sonuna gelindi. En azından şimdilik öyle! 
Serinin sekizinci filmi “Mission: Impossible-Son Hesaplaşma” uzun bir bekleyişten sonra yine McQuarrie’nin yönetmenliğinde vizyona giriyor. 400 milyon dolara yaklaşan bütçesiyle şimdiye kadar çekilmiş en pahalı filmler arasında sayılan eserde; yapay zekâ, bu defa global çapta nükleer bir tehlike meydana getiriyor. Hunt ve ekibi ise onu durdurmak için kıtalararası bir mücadeleye girişiyor… 
Eserde usta aktör Cruise’a Hayley Atwell, Pom Klementieff, Mariela Garriga, Hannah Waddingham ve Tramell Tillman’dan oluşan bir oyuncu ekibi refakat ediyor. 

“VARLIK” İÇİNDE YOKLUK!

Bir önceki filmden devam eden hikâyede, artık sanal dünyayı tamamen kontrol eden “Varlık” adlı gelişmiş yapay zekâ, hakikat mefhumunu baltalamış, dünyayı kaosa teslim etmiş ve nükleer silah tesislerini kontrol ederek dünyayı yıkıma sürüklemektir. Göreve çağrılan ajan Hunt’tan “ortaya çıkardığı” pisliğin temizlenmesi istenir. Usta ajan, son filmde ele geçirdiği anahtarı alıp okyanusta kaybolan Sivastopol adlı Rus deniz altısındaki “Podkova” cihazına takmak ve yapay zekâyı hapsetmek mecburiyetindedir. Bunun için Grace, Luther ve Benji’den meydana gelen ekibiyle birlikte Washington’dan Londra’ya, Alaska’dan Güney Afrika’ya uzanan uzun bir maceraya çıkar…

KASVETLİ VE KARANLIK ÂLEM… 

Yönetmen McQuarrie, serinin bütününden izler taşıyan eserde, hiç olmadığı kadar kasvetli bir atmosfer meydana getiriyor. Aksiyon daha geri plana atılarak okyanusun ve yerin altında ürkütücü sekanslar seyirciye sunuluyor. 

İki saat 40 dakikalık eserde; serinin önceki filmlerinden görüntüler, göndermeler ve birçok hikâye unsurunun üst üste yığılmasıyla dağınık bir anlatım oluşuyor. Doğrusu Varlık’ın nükleer yıkıma girişme motivasyonu gibi birçok şey, filmde temellendirilemiyor. Böylece ortalama Hollywood aksiyonlarının seviyesine inliyor. 

Buna rağmen son kısımdaki uçak kapışması gibi sekanslarla “Mission: Impossible” aksiyonunun gereği, nispeten yerine getiriliyor. 

ÜST DÜZEY PERFORMANS

Oyunculuklar ise filmin seviyesinin üzerinde… Tom Cruise’un performansı ise yine farklı bir noktada duruyor. Cruise, efektlerden ve dublörlerden olabildiğince uzak durulan eserde, âdeta aktörlüğün sınırlarının dışına çıkıyor! Bununla birlikte gelen gerçeklik hissi filmin artılarından oluyor. 

Peki, kopan gürültünün alt metinlerinde ne var? Yapay zekânın karşısında tek dünya ideali belirginleştiriliyor. Buna rağmen Rusya ciddi bir tehdit olarak resmedilip yine ABD kurtarıcı bir figür olarak öne çıkarılıyor. Kader yerine ise muğlak ve uçsuz şekilde insan iradesi yüceltiliyor!

Evet, isminde “son” kelimesi geçse de bir Hollywood filminin sona erdiğinden asla emin olamazsınız. Ancak bu defa meydana getirdiği büyük beklentilerin altında kalan “Mission: Impossible” tıpkı açılıştaki emir mesajı gibi kendi kendini imha edip beyazperdedeki görevini tamamlamış görünüyor!

HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ

● “Stelios-Bekledim de Gelmedin”

● “Lilo ve Stiç”

● “Örümcek-Adam 3”

● “Semur 5: Cin Tohumu”

● “Gecenin Gündüzü”

● “Kabala”