Fotoğraflar siyah beyaz hayatlar renkliydi

Osmanlıdaki meşhur fotoğraf stüdyosu Sébah&Joaillier’nin çektiği enstantanelerin peşine kurucularının beşinci kuşaktan torunu Fabrizio Casaretto düştü. İmparatorluğun renkli günlerini yansıtan bir fotoğraf koleksiyonu meydana getiren Casaretto “Yaptığım şey hem aile geçmişimi hem de Osmanlıyı keşifti” diyor.
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Osmanlı İmparatorluğu, fotoğraf makinesi denilen medeniyet şahikasıyla hemen tanışmış, 1840’lı yılların başında imparatorlukta ilk enstantaneler çekilmişti. 1800’lü yılların ortasına gelindiğinde ise payitaht İstanbul’da irili ufaklı fotoğraf stüdyoları kurulmaya başlamıştı.
İnsanların fotoğraf çekildiği bu stüdyolar, aynı zamanda dış çekimlerle dünyaya kareler servis ediyordu. Doğu’nun merak edilen yanları bu stüdyolar sayesinde Batı’ya yayılıyordu. O stüdyolardan biri de Sébah&Joaillier’di. Stüdyo, Pascal Sébah ve Polycarpe Joaillier adlı Osmanlı vatandaşlarının ortaklığı ile faaliyet göstermiş, Sultan II. Abdülhamid için de çalışmıştı. Osmanlıdaki en uzun ömürlü fotoğraf stüdyolarından olan Sébah&Joaillier, cumhuriyet devrinde de açık kaldı.
Joaillier ailesinin 5. kuşak temsilcisi olan Levanten Fabrizio Casaretto ise bir buçuk asır sonra dedelerinin stüdyosunun çektiği fotoğrafların peşine düştü ve hatırı sayılır bir koleksiyon meydana getirdi. O kareler arasından seçilen eserler ise bugünlerde Şule Gazioğlu Art&Design’da açılan “Sébah & Joaillier: Eye of the Bosphorus” adlı sergiyle gözler önüne seriliyor. Daha ziyade Boğaz’ı konu edinen siyah beyaz fotoğraflara odaklanılan sergide, İstanbul’un bir asır önceki huzurlu ve renkli hâli bugüne taşınıyor. İlki 1870 tarihli orijinal kareler, kaybedilen coğrafi ve mimari güzellikleri yeniden hatırlatıyor.
15 SENEDİR FOTOĞRAF TOPLUYOR
Kendisiyle buluştuğumuz koleksiyoncu Casaretto, 15 senden fazla bir zamandır büyük dedelerinin stüdyosuna ait fotoğraf karelerini topladığını söylüyor. Casaretto “Çocukken ailemde Foto Sébah’dan söz edilirdi ama büyük dedelerimin böyle meşhur fotoğrafçılar olduğunu önceden bilmiyordum. Onların yaptıkları, otuzlu yaşlarımda dikkatimi çekmeye başladı. Aile albümlerinde bazı fotoğraflar vardı. Ben de 2000’lerden itibaren stüdyoda çekilen fotoğrafları toplamaya başladım. İnternet gelişince yurt dışında ulaşamadığım yerlerle irtibat kurdum. Bazı tarihçiler de bana stüdyonun irdelenecek bir konu olduğunu söylediler. Bu sözlerden sonra daha çok sarıldım” diye konuşuyor.
Her yerde kendisinde olmayan Sébah&Joaillier damgalı fotoğraflar aradığını söyleyen Casaretto, “Yurt dışı seyahatlerimde dünyanın her yerinde fotoğraf topladım; bazen müzayedelere katıldım, bazen antikacılarda aradım. 15 senede koleksiyonumu genişlettim. Tahmin ediyorum ki, şu an dünyada en geniş Sébah&Joaillier koleksiyonu benimki” ifadelerini kullanıyor.
Yaklaşık otuz fotoğrafın yer aldığı sergi, 18 Haziran’a kadar Emirgân’daki galeride görülebilecek.
OSMANLININ RENKLERİ
“Yaptığım şey hem aile geçmişimi hem de Osmanlıyı keşifti” diyen koleksiyoncu, sözlerine şöyle devam ediyor: “Osmanlıda fotoğrafçılığa ne kadar önem verildiğini bunlarla anladım. O zaman fotoğraflar siyah beyazdı ama sosyal yapı çok renkliydi. İstanbul’un o kozmopolit yapısı 1900’lerin ilk çeyreğinde değişti.
Bir fotoğrafa baktığım zaman sabaha kadar konuşabilirim. Hemen hepsinde bir hikâye var. Bazı fotoğraflar çok ender ama hepsi benim için özel. Bu fotoğraflar İstanbul hakkında bildiğimiz bazı şeylerin yanlış olduğunu da bize gösteriyor.”
Koleksiyonunda 700’den fazla kare olduğunu ve kendisinde olmayan fotoğrafları bulmaya çalıştığını söyleyen Casaretto, fotoğraflar hakkında önümüzdeki ay İş Bankası Kültür Yayınları’nda bir kitabının çıkacağının müjdesini de veriyor.
ENSTANTANELER OSMANLININ HAFIZASI
Serginin küratörü Şule Gazioğlu “Sébah&Joaillier, Osmanlıda fotoğraf çeken en yetkin ve en uzun soluklu stüdyoydu. 1856’da açılıp 1974’e kadar faaliyet gösterdi. Bu stüdyonun çektiği fotoğraflar İstanbul’un ciddi bir hafızasını meydan getirdi. Osmanlıyı tanıtan bu fotoğraflarda oryantalist hayali körükleyen bir hava vardı. Şimdi ise bu sergideki Sébah&Joaillier fotoğrafları, Boğaziçi’nin dününü çok güzel bir şekilde gösteriyor. Araçlı yolların önceden patika olduğunu, yandan çarklı vapurları, yerinde olmayan saray ve evleri görüyoruz. Biz şehir hafızasını önemsemeyen bir toplumduk ama şu an bu konuya yükselen bir merak var. İnsanlar artık maziyi ve elimizden kaçmakta olan değerleri bilip sahiplenmeye çalışıyor” diyor.