Öyle
bir ruh halindeyken geldi o fotoğraf... Karlı bir yolda bir adamın
sırtındaki heybenin içinde cansız bedeni yatan Muharrem'in fotoğrafı...Sizi bilmem ama benim gerçekten moralim bozuk...
3 yaşındaki Muharrem'in ölümü derinden sarstı beni... Tam anlamıyla kimyamı bozdu...
Tam da Ümraniye'de erkek yankesici tarafından dayak yiyen kadının görüntülerini zihnimden uzaklaştırmaya başlamışken...
Bu
arada lafı gelmişken... O nasıl bir yaratıktır öyle, bir canlıya, bir
kadına böylesine öfkeyle, böylesine nefretle, böylesine hınçla vuruyor?
Dehşet içinde izledim görüntüleri, insanlığımdan utandım. Çünkü ona
''insan'' deniyorsa ben insan kategorisinde değilim... Hak ettiği cezayı
da almıyor maalesef... Daha önce de benzer suçları varmış ama yeniden
sokaklara dönmüş... İnsanın bazen inancı azalıyor... ''İnsan''a dair
umutsuzluğa kapılıyor...
Öyle bir ruh halindeyken geldi o fotoğraf...
Karlı bir yolda bir adamın sırtındaki heybenin içinde cansız bedeni yatan Muharrem'in fotoğrafı...
Muharrem Taş...
Taş oldum ben o görüntüye bakarken...
*
Sonra babasının anlattıkları...
"Saat
iki gibi öksürük başladı. Saat beş sıralarında öksürük çoğaldı, nefes
alamaz duruma geldi. Ben de saat yedi gibi Yalınca köyünde bulunan
akrabama telefon açtım. Acele karakolu aramalarını isteyip, 'Ya
helikopter göndersinler ya da yolları açsınlar, oğlum çok hasta, Van'a
yetiştirelim' dedim. Karakol komutanını aramış, karakol komutanı da
112'yi, Karayolları kimi aramışsa artık bilmiyoruz. Biz de bekledik.
Başka yerlere de haber vermedim. Sonra saat sekizde bir daha aradık,
bize, 'Tekrar bekleyin' dediler. Gece yarısına kadar bekledik, kimse
gelmedi. Saat 02.00 gibi çocuğum kollarımda vefat etti. Sonra Van'da
bulunan ağabeyimi aradım ve onlar da yürüyerek 6 saatte ancak köye
vardılar. Ben de çocuğumun cenazesini çuvala koydum, sırtımızda Yalınca
köyüne kadar geldik. Ertesi gün akşama kadar ancak vardık, orada
ağabeyime ait arabayla Van'a getirdik. Yollar kapalıydı, kimse cenazeyi
dahi almaya gelmedi..."
Kendime gelemiyorum kusura bakmayın...
Oğlumun ilk yüksek ateşini geçirdiğini hatırladım...
Nasıl
çaresiz hissettiğimi, nasıl ağladığımı, küçücük başını göğsüme
yasladığında hissettiğim o acayip sıcaklığı... Sonra bitmez tükenmez
öksürüğünü... O öksürdükçe canımdan can koptuğunu... ''Keşke ona değil
de bana olsa'' diye dua ettiğimi...
Ve oğlumun ve bugün hayatta olan bütün oğulların nasıl şanslı olduklarını düşündüm...
Düşündüm ve kendime gelemedim...
Bir de Muharrem'i düşündüm...
2014
yılında... ''Çağ atlayan'' Türkiye'de, birbirimizi yediğimiz şu
günlerde ''Hiçbirimizin zerre kadar değeri yok'' diye düşündüm.
Ufacık bir çocuğu bile yaşatmayı beceremiyorsak...
Hepimize yazıklar olsun!
*
Bugün beni affedin, daha fazla yazmak gelmiyor içimden...