Türkiye’de her türlüsü denendi.
27 Mayıs’taki, 12 Mart’taki, 12 Eylül’deki darbeciler ABD ve Pentagon’un çıkarları doğrultusunda, soğuk savaş döneminde Türkiye’yi sol ve Sovyet etkisi altındaki bir iktidara terk etmeme amacını taşıyordu.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra komünistlerin değil
Müslümanların tehlikeli olduğuna karar verildi. Bu yüzden Türkiye’de laiklik üzerinden
dindar kesimler şeytanlaştırılmaya başlandı. İktidarda da tam aradıkları gibi
Refah Partisi-Doğru Yol Partisi koalisyonu vardı.
28 Şubat barbarlığı o döneme denk düşer. AK Parti iktidara geldikten sonra ise önce
27 Nisan askerî muhtırası ve ardından yine
15 Temmuz Amerikancı FETÖ darbesi yaşandı.
Kısaca
Beyaz Saray-Pentagon-CIA üçlüsü (triumvira) her rengi denedi geriye bir tek laciverdi kaldı.
Bu triumvira, şimdi yıllarca elinin tersiyle ittiği,
her Amerikancı darbenin ardından ordudan tasfiye ettiği ama bugün Mavi Vatan’da, Libya’da, Cerablus’ta, Afrin’de, Barış Pınarı’nda, Azerbaycan’da, Irak’ta destanlar yazan Türk Silahlı Kuvvetlerine komuta eden
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yakın durduğu için Atatürkçü subayları geri kazanmak istiyorlardı.
Üstelik birkaç yıldır Türkiye’nin
terörle mücadelede ve bölgesel aktör olmada ortaya koyduğu başarı,
millî savunma sanayiini neredeyse yüzde 70’e varan oranda millîleştirmesi nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri müthiş bir performans ortaya koymaya başladı.
104 emekli amiralin bildirisine bu gözle bakın.
Çünkü son derece kullanışlıydılar. Eskiye ait ama bugün hâlâ devam eden
“Ülkenin sahibi sensin, sakın ha siyasetçilere teslim etme, onlar yanlış yola girerlerse müdahale et ve devir” tarzı zihinsel kodlamayla yetiştirilmiş, kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan, hatta birçoğu FETÖ mağduru olan bu isimler zaten birkaç yıldır çeşitli yalanlarla beslenmekteydiler.
Son 15-20 gün içinde de
Montreux yalanı üzerinden sistematik bir biçimde kışkırtıldılar.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bir televizyon programında kendisine yöneltilen
“Türkiye Montreux sözleşmesini teknik olarak feshedebilir mi?” diyerek yöneltilen soruyu son derece makul biçimde
“Teknik olarak mümkün ama pratikte Marmara Denizi’ne yoğurt çalarak ayran yapılamayacak kadar imkânsız” diye cevapladı.
Şentop, Montreux’nün feshinin kesinlikle mümkün olamayacağını belirtiyordu yani. Ama ahlaksızca
“İktidar Montreux’yü feshedecek” yalanıyla çarpıtıldı. Başta
Sözcü gazetesi ve yazarları olmak üzere tüm muhalif medya ve siyasetçiler tarafından.
Ve yazlıklarında, evlerinde pinekleyen ve artık yaş ortalaması bir hayli yükselmiş olan emekli amiraller de kutsal bir metin ya da ses gibi takip ettikleri gazetelerden, ekranlardan yayınlanan her kelimenin doğruluğuna
"iman ederek" Hükûmet’in Montreux sözleşmesini iptal edeceğine inandırıldılar. Kaybettikleri askerî libidoları hafiften kıpırdatıldı ve giderek hazır hâle getirildi. Bu kışkırtma artık
küflenmeye yüz tutmuş zihinsel aktivitelerine ilaç gibi gelmişti. Yeniden adrenalin salgılamaya başladı kireçlenmiş eklem yerleri. Montreux yalanına
askerî okullardaki yeni uygulamalarla ilgili yalanlar eklenerek hepsi gerekli kıvama getirildiler.
Hepsine gün doğmuştu.
Haydi bakalım, yâr bana bir eğlence...
Ama
burunlarının dibindeki kabak gibi gerçeği görememişlerdi.
Misal bu bildiriyi organize eden kişilerden
Ergun Mengi’nin kim olduğunu.
Ulusal Strateji Merkezi Başkanı
Utku Reyhan’ın dün sosyal medyadan paylaştığı bilgilere göre Ergun Mengi,
GİF, yani Global İlişkiler Forumu (Global Relations Forum) isimli sivil toplum kuruluşunun az sayıdaki üyesinden biri.
Kendisi aynı zamanda
İyi Parti’nin dış ilişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı Ahmet Kamil Erozan’ın yardımcısı.
Baktım her ikisi de GİF üyeliklerini sildirmişler ama
Google taramalarında ayak izleri çıkıyor.
GİF nedir?
Sadece 150 üyesi bulunan, ABD ve AB'de görev yapmış diplomat ve askerler ile Türkiye'nin önde gelen iş insanlarının oluşturduğu elit bir yapı. Sitelerinde üyeleri görülebilir.
Ortak özellikleri BATICI VE ATLANTİKÇİ oluşları.
GİF bağımsız değil, ABD Dış İlişkiler Konseyi'nin (Council on Foreign Relations-CFR) Türkiye şubesi.
CFR aslında Beyaz Saray-Pentagon-CIA ortaklığının gölge hükûmeti. Dev şirketlerle politikacıların buluştuğu, içinden ABD başkanları, bakanlar çıkarmış bir şer yuvası.
CFR'ın üyeleri arasında Joe Biden'dan, George Ford'a, Gorbaçov'dan, Hoover'a, Rockefeller'dan Şevardnadze'ye, Agnelli'den Albright'a, Clinton’lardan Abramowitz’lere ve Brezinski’ye kadar kimi ararsanız var.ŞİMDİ SORU ŞU:
Bu bildiriye imza atan Atatürkçü emekli amiraller metni kimin önlerine koyduğunu neden göremedi? Yoksa bile bile mi imzaladılar? Ergun Mengi’yi bıraktım,
ölümüne NATO'cu olan Atilla Kıyat ile laik olduğu için
PYD'yi tercih edip,
Türkiye’nin güney bölgesini de içine alacak şekilde güçlendirilmiş bir federatif Kürt devleti kurulmasını öneren emekli amiral; devre arkadaşınız
Türker Ertürk dikkatinizi çekmedi mi?
Karşı çıkarıldığınız
Kanal İstanbul’un Montreux anlaşmasının ülkemize sağladığı imkânları daha da artırma potansiyeli taşıdığını, uluslararası kamuoyunun ve ABD’nin bu yüzden tepki gösterdiğini nasıl olup da anlayamadınız?
Kendilerine Atatürkçü diyen bu amirallerin meselenin önünü arkasını düşünmeden, yalan yanlış bilgilerle dolduruşa gelerek bu bildiriyi imzalayabilmeleri TSK’nın geçmişteki yapısı ile ilgili olarak insanı hayli hüzünlendiriyor.
Ama yine de, cahilliklerine, sığ bilgilerini matah sanıp ego şişkinliklerine son derece kızmama rağmen, bu emekli amiral yığını için hükûmete bir önerim var:
Bunları kahraman hâline getirmeyin. İşi suhuletle çözün ve organize edenleri bulup gereğini yapın yeter.
DİĞER YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
01.04.2021 tarihli Türkiye gazetesinde yapılan yayın ile ilgili açıklamadır