Dark…

A -
A +
Karanlık demek İngilizcede.
Son yıllarda çok ilgi gören ve zaman geçişkenliğini anlatan bir Alman dizisinin adı aynı zamanda.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in de çok sevdiği dizi.
Karanlık…
Ben de izledim, son sezonu hariç.
Ama Akşener ile bu dizinin adını o kadar çok özdeşleştirdim ki, tam yerine oturuyor kendisi aklıma geldiğinde.
Karanlık…
Akşener’in siyaset serüvenine dikkatle bakın. Kalın bir şeffaflık tabakasının altındaki o derin karanlığı hemen fark edeceksiniz. Kimsenin nüfuz edemediği, yalnızca birkaç kişinin bildiği bir dehliz.
Daha önceki yazılarımda da benzer cümlelerle onun hakkındaki bilinmezliklere değinmiştim. Esasında ne olduğunu biliyorum ama ispat edemem noktasındayım. Sanırım benimle aynı fikirde olanların sayısı az değil.
Netanyahu gibi bir müptezel caniyi koruyabilmek için bulduğu “dâhiyane” fikir bile içindeki cehennem çukurunun ipuçlarını veriyor. Binlerce masum insanın ve çocuğun katili İsrail Başbakanı teröristi “Erdoğan’ın versiyonu” olarak nitelemesi onun karanlık yüzünün bir ürünü şüphesiz.
Filistinliler Erdoğan’a âşık. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir Filistinliye “Erdoğan” diye sorun, sınırsız sevgilerine tanık olacaksınız. Mescid-i Aksa’da toplanan kalabalıkların da “Erdoğan, Erdoğan” diye haykırmasının sebebi bu. Çünkü o Erdoğan, Netanyahu’nun katlettiği Filistinli çocukların arkasından yüreği kan ağlayarak gözyaşı döküyor.
Bu sahicilik, inanmışlık, İsrail sevdalısı ve toplu katliamın ortağı Batı’ya kafa tutan cesur yürek onda çünkü. Yalnız kalmayı göze alarak bir insanlık abidesi gibi dikiliyor hepsinin karşısına. Ne kadar savunsalar da ipliği pazara çıkmış, itibarı sıfırlanmış bir katili; yani Binyamin Netanyahu’yu kurtarmak Batı’da kimsenin aklına gelmiyor.
İsrailli Milletvekili Ofer Casif bile "Netanyahu, yeni bir hükûmeti engellemek ve adaletten kaçmak için bölgeyi ateşe veren bir psikopattır" diyor. Onun gibiler çok.
İşte böyle bir alçağı kurtarabilmek, ona itibar kazandırmak için, Netanyahu’yu, Filistinlilerin nezdinde dünyanın en sevilen lideri olan Erdoğan’ın İsrail versiyonu diye nitelemek, korkunç bir şeytani aklın ürünü!..
Meral Akşener için Filistinli bebeler, İsrail bombardımanı altında can veren küçücük çocuklar hiçbir şey ifade etmiyor. Onlar için dökecek gözyaşı yok. Kalbi kurumuş, merhametsiz bir karakter olarak oradaki acıyı, içerideki haince hesaplarının potasında öğütüyor. Bu yüzden bir katili, bir insanlık sevdalısının üzerinden aklamaya çalışıyor.
“Samimiyet” fışkırtan kelimelerinin makyajladığı yüzünün karanlık tarafı elbet bir gün ortaya çıkacak. O zaman eminim izlediği Dark dizisindeki gibi 33 yıl öncesine geçiş yapmayı çok isteyecek.
Her şeye yeniden başlamak için. Ama çok geç olacak.
 
 
Çerkes Soykırımının 157. Yılı; bu acı, sözlerle geçiştirilemez…
 
Her 21 Mayıs’ta bu acı biraz daha tazeleniyor.
Lobisi olmayan, çektiği ıstırabı, yokoluşu dünyaya anlatamayan tüm halklar gibi katledilen, yok edilen on milyonlarca milletten biri Çerkesler. Kızılderililer, Aztekler, İnkalar, Namibyalılar, Afrikalı yerliler, Ruandalılar, Cezayirliler, Endonezyalılar, Vietnamlılar, Kamboçyalılar…
Ama sizlerin gözüne sürekli sokulan bir Ermeni soykırımı iddiasıdır çünkü lobileri vardır.
Sıcak denizlere inmek için tüm Kafkasya topraklarına saldıran Rus orduları ile 100 yıl süren savaşlar yapan ve elindeki ilkel silahlara rağmen cesaretleriyle, gözü peklikleriyle koskoca bir devlete karşı duran milletin adıdır Çerkesler. Yaşadıkları Çerkesya topraklarında rahat bırakılmamışlar ve sonunda o kadar çok kayıp vermişlerdir ki barış istemek zorunda kalmışlardır. Ama Ruslar durmamış Çerkes köylerini tek tek yakıp, on binlerce insanı kılıçtan geçirip, çoluk çocuk demeden katletmişlerdir.
Bu savaşlarda Çerkesler nüfusunun yüzde 60’ını kaybetti. Kalan 1,5 milyon da 1864’ten itibaren Fransız, İngiliz, Rus ve Osmanlı temsilcilerinin vardığı anlaşmayla sürgün edildi. Bu sürgün sırasında Osmanlı topraklarına girebilen ve sağ kalabilenlerin sayısı ancak 600-800 bin arasındaydı. Soçi’den teknelere bindirilen insanlar tıklım tıklım, üst üste, hastalıklarla başetmeye çalışarak kendileri için bilinmedik topraklara adım attılar. Sürgünlerin çoğunu Karadeniz’in hırçın dalgaları yuttu. Bu yüzden Çerkesler on yıllar boyunca Karadeniz’den çıkan balıkları yemediler.
Sürgünün başladığı tarih kabul edilen 21 Mayıslar bu yüzden Dünya Çerkesleri için yas günüdür.
Çerkesler bugün Çarlık Rusya’sının yaptığı bu soykırımdan dolayı Rusya Federasyonu’ndan ana vatan topraklarına, yani Çerkesya’ya serbest dönüşü açmasını, çifte vatandaşlık hakkını vermesini istiyor.
Dünyadaki Çerkes nüfusunun yüzde 60’ı Türkiye’de. Geçmişte, yani 2000 öncesinde 21 Mayıs anmaları Türkiye’de suçtu. Daha doğrusu derneklere “Çerkes” adının verilmesi bile yasaktı. Şimdi ilkokullarda Çerkesçe seçmeli dersler var. Köyler eski adlarını geri aldılar.
Bu konuda müteşekkir olan Çerkesler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan Rusya Devlet Başkanı Putin ile çifte vatandaşlık meselesini çözmesini istiyorlar.
Ve bir de 5-6 milyon Çerkes için neden TRT’nin bir kanalının Çerkesçeye ayrılmadığını merak ediyorlar. Bu çok mu zor?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın 21 Mayıs için yayınlayacağı mesaj ancak TRT’den bir Çerkesçe kanal müjdesiyle daha anlamlı olabilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.