“Ben masumum Hâkim Bey”

A -
A +

Bütçe görüşmeleri bol tartışmalı ve kavgalı geçti. En çok onlar akılda kaldı ama benim asıl ilgi alanım söylenenlere dairdi. Özellikle de adaletle ilgili olanlara.

Türkiye’nin adalet ve yargı sorunu var mı?

Var.

Bu konuda önemli adımlar atılıyor mu? Evet. Ama eksiklikler yok değil. Adalet ve yargı sistemimizde, onarılması ve revize edilmesi gereken hususların dışına çıkılarak esaslı bir reform yapılması gerektiği bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından dile getirildi. Hatırlayacaksınız bir adalet reform paketi hazırlanıp sunuldu. Daha önceki yazılarımda bu paketi genel olarak hayli beğenmeme rağmen bazı hususları eleştirmiştim. Misal bu maddelerden biri şöyleydi:

"Terör veya kara paranın aklanması gibi suçlar kapsamında şirketin tüm yönetimine değil, sadece ilgili şahısların hisselerine kayyum atanması.”

Eğer bu madde uygulamaya girerse FETÖ’cülerin adlî takibata uğramamış diğer ortakları eliyle yeniden şirketlerinin sahibi olacağına değinmiş Boydak ve Akın İpek örneklerini vermiştim 12 Ocak 2021 tarihli yazımda(*).

Bu gibi hususlar özellikle FETÖ borsası laflarının ayyuka çıktığı dikkate alınırsa halkın adalete olan güvenini sarsmaktan başka bir anlam taşımıyordu.

Neyse, bütçe görüşmelerinde hem Adalet Bakanı bir sunum yaptı hem de diğer partilerden konuşanlar oldu. Pek çoğunu dinledim ama notlarımdan en önemlisi, yargı kararlarına ve bu kararları veren uygulayıcıların, yani savcı ve hâkimlerin niteliklerine ilişkindi. Mevzuatımız şüphesiz eksiklikler barındırmasına rağmen hâkim ve savcıların bir kısmının verdiği kararlar, bu işe yıllarını vermiş diğer meslektaşlarının da ne yazık ki aynı toplamda değerlendirilmesine yola açıyor.

İlginç olan şu ki bu konuyu yalnızca ben değil, Adalet Bakanı’nın bizatihi kendisinden Yargıtay Başkanı İsmail Cirit’e, eski TTB Başkanı Metin Feyzioğlu’ndan Meclis Adalet Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü’ye dek dile getirmeyen yok.

 

YARGIDAKİ NİTELİKLİ UYGULAYICI SORUNU

 

Aynı meselede iki ayrı mahkemede verilen taban tabana zıt kararları, kimi hâkimlerin kamuoyu vicdanını kanatan kararlarının yol açtığı infiali sosyal medyada sık sık gözlemlemekteyiz. Yoğun tepkiler ortaya çıkınca yanlışlığın düzeltilmesi yoluna gidilmesi ise daha vahim bir durumu beraberinde getiriyor ve halkın adalete güvenini sarsıyor. Kimi suçlularda da bir konuyu sosyal medyada gündeme sokarsa “Yırtabilirim” duygusu oluşabiliyor.

Tartışmaya sebep olan kararları veren savcı ve hâkimler için gözler özellikle yeni atananlara çevriliyor.

Malum, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ardından yargıda hâkim ve savcı kadrolarını işgal eden 5000’e yakın kişi FETÖ iltisaklı oldukları belirtilerek ihraç edildi. Doğal olarak büyük bir boşluk doğdu ve bu boşluğu kapatmak üzere de çok sayıda hâkim ve savcı atandı. Yeterince staj yapmadan, yeterince tecrübe edinmeden göreve başladılar.

Ama ben biliyorum ki onların çoğu kendi tecrübe eksikliklerini gidermek için çok ciddi gayret içindeler. Ayrıca tepkiye sebep olan kararların yalnızca onlara ait olduğunu söylemek de haksızlık olur.

Ama bakın Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyüp Yeşil tartışmalı kararlar için ne diyor:

“Deneyimsiz hâkimlerden dolayı gerçekten bizi de rahatsız eden kararlar var. Bazen olayları televizyondan izlediğimiz zaman 'Ya bu nasıl tutuklanmaz?' falan diye içimizden geçiyor, sonra sosyal medyada bir yoğun bir propaganda ve bir tutuklama kararı çıkıyor, sonra da hâkim bunu tutuklama kararını infaz ediyor. Yani aslında bu yargının itibarı açısından ciddi bir kayıp.”

Evet, geciken davalar, açılmayan dosyalar, aylar sonrasına atılan duruşmalar, sonuçta verilen yanlış kararlar halkın adalete olan güven duygusunu ciddi biçimde zedeliyor. Üstelik bu konuyu denetlemek ve sonuçlandırmak üzere kurulmuş bir HSK varken.

Yargıtay Başkanı İsmail Cirit 2019-2020 Adli Yılı’nın açılışında FETÖ ile irtibatları sebebiyle meslekten atılmalarından kaynaklı zaaflara değinirken bu durumdan yakınmış:

“Üzülerek belirtmem gerekir ki, adli hizmetlerdeki kalite düşüklüğüne bağlı olarak dosyalar pinpon topu gibi yargı mercileri arasında gidip gelmekte ve bir türlü kesin hüküm ile sonuçlandırılıp, adli sistem dışına çıkarılamamaktadır.”

Nitekim 2019’da “Yargı Reformu Strateji Belgesi” hakkında demeç veren Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bile “Türkiye'de hukuk sorunundan çok nitelikli hukukçu sorunu var. Vasat bir düzenleme çok iyi uygulamacının elinde şahesere dönüşebilir” demiş.

Kısaca yargı sürecindeki her vatandaşın, haksızlığa uğradığını düşünüyor ve eğer kendisine bir suç isnat ediliyorsa ağzından dökülen ilk cümle, filmlerdeki gibi “Ben masumum Hâkim Bey” olur. Masumiyet, tanıkların, dosyaların ve delillerin doğru değerlendirilmesiyle birlikte tescil edilir. Hâkimler kulaktan dolma bilgilerle kimsenin masum olup olmadığına karar vermez. Bırakın onu, yargı dışındaki bireyler bile bunu yapmaz. Bu ülkenin tüm onurlu, eşit ve özgür bireyleri haksızlığa uğradığını düşünüyorsa adaletin gecikmeden ve yormadan tecelli etmesi yargı sisteminin görevi. Ve kararlar öyle çıkmalı ki kaybeden taraf bile adil bir karar olduğuna inanmalı.

Bu yüzden de nitelikli uygulayıcı meselesine acil bir çözüm bulunmalı.

Etkin bir liyakat ve terfi sistemi mi olur yoksa başka bir şey mi her neyse, gereken yapılmalı. Çünkü 2023 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası en büyük rakibi eğer ekonomik dalgalanma atlatılırsa BU yargı ve adalet sistemi olacak, muhalefet değil.

.....

(*)https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/617087.aspx

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.