Esamisi olanların emsali yoktur

A -
A +

Sevgili dostum Ferhat Ünlü’nün ilgiyle okuduğum “Kabil’in Torunu” adlı romanının son bölümünde, biri emniyet istihbaratçısı, diğeri akıl almaz terör eylemleriyle yüzlerce kişiyi katleden bir bireysel terörist olan iki kardeş arasındaki hesaplaşmayı okuruz. Polis olan, terörist kardeşine “Neden?” diye sorar. Diğerinin cevabı çok ilginçtir:

“Tarihimizin hain dediği hiç kimse bana benzemiyor. Onların niyetleri, fikirleri ve yöntemleri külliyen farklı. Benim sayemde gerçek bir hainle karşılaşmış olacaksınız ve bir daha birine hain derken 40 kere düşüneceksiniz. (…) Tarihi haddinden fazla hain ve kahramanlarla dolu milletlerin de bir türlü tedavi edemedikleri kronik yaralarla cebelleşen hasta milletler olduğuna inanırım. Ve çok dikkatli kullanılması gereken bu iki önemli kavram, aklımıza, hafızamıza ve üslubumuza güçlü, sinsi bir zehir gibi yavaş yavaş siner. Ulu Önder; Çerkes Ethem, Salih Sami, Kazım Karabekir, Kara Kemal, Rauf Orbay gibileri tasfiye etmek mecburiyetinde kalmıştır. Ama bu, bizzat Ulu Önder’in bile onların hain olduğunu düşündüğü manasına gelmez. Mesele, ülkeyi kimin daha iyi idare edeceği ile ilgilidir ve sonuçta Darwin’in seçilim yasası işlemiş, daha güçlü, daha iyi olan kazanmıştır.”

Tartışmaya değer bir önerme.

 

KİM HAİN, KİME GÖRE HAİN?

 

Romandaki bu sözler hakikaten bir çıkış noktası veriyor insana.

Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk kendisiyle siyaseten ayrı düşen ve rakip hâline gelen yukarıdaki isimlerle ilgili ciddi yaptırımlar devreye soktu. Kimi İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılandı ve hapse atıldı, kimi sürgün edildi. Ama o dönem hepsi HAİN ilan edildi. Oysa onların arasındaki isimlere bakılırsa, misal Kazım Karabekir olmasaydı Doğu Cephesi diye bir cephemiz, sınırlarımız içinde o bölgemizin toprakları olmayacaktı. Rauf Orbay Millî Mücadele döneminin başlangıcı sayılan 19 Mayıs 1919 öncesinden itibaren Gazi ile birlikteydi. Ülkemizin ilk Başbakanıydı.

Ama sonuçta hepsinin itibarları iade edildi tıpkı diğerleri gibi ve vatan topraklarında mücadelelerini sürdürdüler. Kazım Karabekir Paşa olan biteni o dönemin gazetelerinde tafsilatlı olarak neşretti.

İstisnası Ethem Beydi. O farklıydı. Ethem Bey, Batı Cephesi’nde düşmanı durdurmasa ve eşkıyaları sindirmese Yunan Ankara’ya dayanırdı. Yozgat isyancıları başkent Ankara’da fink atıyor olurdu. Ama şimdi girmeyeceğim siyasi çekişmeler, tarihin en büyük sinsisi ve entrikacısı İsmet Paşa’nın(İnönü) kışkırtmaları neticesinde ipler koptu. Ethem Bey “hain” oldu. Yazıklar olsun ki bugünkü müfredatı hazırlayan Millî Eğitim’e, Ona günümüz ders kitaplarında hâlâ Çerkes Ethem sıfatıyla hain denilerek bu rezillik devam ettirilmekte. Ethem Bey'e Nutuk’ta şaşırtıcı biçimde onlarca sayfa ayırarak, aralarında olan biteni kendi cephesinden anlatan Mustafa Kemal’in neden sürgündeyken Ethem Bey'in tedavi masraflarını üstlenmek istediğini de sormamız gerek o vakit. Neden ona “Ülkene geri dön çağrısı” yaptığını da keza aynı şekilde sorgulamamız gerekir. Bu arada küçük bir not: Bir gurur abidesi olan Ethem Bey “Gelirim ama tek bir şartla: Eğer bağımsız bir mahkemede yargılanırsam” diye cevap vermiştir bu çağrıya. Ve Ürdün’de iki odalı evinde zorluklarla sürdürdüğü hayatını kaybettiğinde vatan özlemi içindeydi...

Sonuçta roman kahramanının ağzından çıktığı gibi onlar Mustafa Kemal’in gözünde bile gerçekte bir hain değildir. Mesele memleketi kimin daha iyi idare edeceğiyle ilgilidir sadece. Sonuçta EN GÜÇLÜ ve EN İYİ olan kazanmıştır.

 

BUGÜNÜN TÜRKİYESİ

 

Günümüz siyaseti en keskin çizgileriyle yaşanıyor ülkemizde. Muhalif liderler, başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener akıllara ziyan, “Bu kadarı da olmaz” dedirtecek her şeyi yapıyorlar. Kemal Bey'le vaktinizi almayayım çok uzun, İP’in lideri Akşener misal, Türkiye’yi bölme hedefli örgütlenen terörist YPG’ye tırlarla silah veren, aparatı FETÖ’ye darbe yaptıran ABD’nin elçileriyle saklı odalarda her hafta saatler süren sır dolu görüşmeler yapıyor. Hepsi birden hem FETÖ’cülere sahip çıkıyorlar, hem de PKK’nın siyasal uzantısı HDP’ye. CHP’li Büyükşehir Belediyelerinde PKK’lı teröristler istihdam ediliyor.

Kısacası terörist roman kahramanının “Gerçek hain kimmiş görsünler” dediği ne varsa onu yapıyorlar yardım ve yataklıkla.

Bu yaşananları Millî Mücadele ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarına ışınlayalım.

Mustafa Kemal Atatürk kendisine darbe girişiminde bulunanlarla iş birliği içinde olanlara, terör örgütünün siyasal uzantılarıyla iş birliği yapanlara, terörist destekçisi ülkenin elçileriyle her hafta saatlerce gizli görüşmeler yapan siyasi parti genel başkanlarına ne yapardı sizce? Teröristlerle fidan dikip, terör kurbanlarının eşlerine, çocuklarına ve ailelerine, çocuklarını teröristlere kaptıran annelere kapılarını kapatanların akıbetleri ne olurdu?

Şunun altını çizelim. Gazi’nin dışladığı, yargıladığı ve hapse attırdığı, sürgün ettiği, “hain” olarak nitelendirdiği o isimler ülkesine en önemli katkıları sunmuş isimlerdi. İsimleri bugün de unutulmadı ve hayırla yâd ediliyor.

Peki, günümüz muhalif liderleri?

Dediğim gibi bugünden geçmişe bir yolculuk yapılmış olsaydı, onların yerinde yeller esiyor olacaktı. Esamisi bile okunmayacaktı.

Çünkü esamisi olanların emsali yoktur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.