​Kutsal ve riskli meslek!

A -
A +

Hekimlere yönelik saldırılar nedeniyle yeniden konuşur olduğumuz konu bu.

İnsan hayatıyla doğrudan ilgili bir işi yaptıkları için, kendilerini “Kutsal ve riskli bir mesleğin mensubu” olarak tanımlıyor hekimler.

Geçmişte doktora görünmek ve onun ilgisine mazhar olmak, önemli bir ayrıcalıktı. Hastanelerde doktor arasan bulamazdın çünkü öğleden sonra kendi muayenehanelerinde çalışırlardı. Parayı bastırırsan özel ilgiden nasiplenirdin. Sonra her şey değişti. Hasta-Hekim ilişkisindeki iktidar da yer değiştirdi ve devletin verdiği imkânları arkasında bulan vatandaş, kendisini “sağlık hizmeti alan”, doktoru da “vermek zorunda olan” diye tanımladı. Bu eşit ilişki onda biraz da güç zehirlenmesine yol açtığı için, haksızlığa uğradığını düşündüğünde hukuki süreçleri takip etmek yerine “kişisel infaz kurumu”nu devreye sokmaktan kaçınmadı. Çünkü ceza kanunları da onu korumaktaydı. En ağır darp ve yaralamada bile paçayı rahatlıkla kurtarabiliyorlardı.

 

HEKİMLERİN O DEBDEBELİ GÜNLERİ ZORBALIKLA BOZULDU

 

Böylece doktorların hastanelerdeki o eski debdebeli günleri geride kaldı.

Ama öte yandan eşitlik sağlanmak istenirken denge hekimler aleyhine bozuldu.

Kamu hastanelerinin doktorları, polikliniklerde bazen günde 70-80 hastaya bakar hâle geldiler. Krizin çıktığı yer belliydi. Vatandaşa  “Sen eşitsin, hakkını ara, arkanda ben varım. Kendini ezdirme” dediğinde, hasta da kendisine sadece 3 dakika ayırmak zorunda olan doktora, onun şartlarını sorgulamadan hesap sordu. Kavga oradan patlak verdi.

Acil servisler ise, aile hekimlikleri hâlâ bir bariyer görevi üstlenemediği için, canı sıkılan vatandaşın sosyalleşme mekânına dönüşünce gerçekten hasta olanlar ilgi yetersizliğinden doktorlarla gırtlak gırtlağa geldi.

Öte yandan mali hakları konusunda bir sürü karışık düzenleme de cabası. Yok döner sermaye, yok performans, ek ödeme vb. ile gelinen noktada hekimler ve sağlık çalışanları epey mağdur edildiler.

Bu yüzden yeni gelenlerin bir kısmı meslek büyüklerinin anlattığı hikâyelerle kendilerini gaza getirip, hasta-hekim ilişkisindeki o eski denklemi arar oldular.

Sağduyulu hekimler ise hem hasta haklarını önemsiyor, hem de onlara yeterince zaman ayırabilmelerini sağlayacak çalışma şartları ve özlük haklarının iyileştirilmesini istiyorlar. Böylece şiddete kaynaklık eden olumsuz şartların da önemli ölçüde ortadan kalkacağını ifade ediyorlar ki haklılar.

 

"BİZLER SİZİN İÇİN FAZLAYIZ!"

 

Ama hekimler arasında, aldıkları eğitimin kendilerine “uluhiyet” yüklediğine inananların sayısı da hiç az değil. Nitekim önceki günkü o acı olayın arkasından “Bundan sonra riskli ameliyatları bile yapmıyorum, gidin özele, bedavanın kıymetini anlarsınız” diyen bir doktorun paylaşımı, bazılarının “fikrî” yapısı hakkında net bir “fikir” vermekteydi.

Keza profesör olmuş bir başkası “Az önce bir hayat kurtardık. Cerrahi ve anesteziden öğrenci ve personelden 25 kişi iki saat uğraştı. Bizler sizin gibi cahil ve vandal halka fazlayız diye yazabildi.

Eski “tanrı katı” ile “kul” arasındaki doktor-vatandaş ilişkisi AK Parti iktidarında sağlıkta gerçekleştirilen devrimle eşit ilişkiye dönüştürülmek istendi ama vatandaş dediğim gibi bu eşitliği zorbalıkla bozdu. Kimi doktorlar ise eski tantanalı günlerinin geride kalmasını kabullenemedi ve kibrini bir türlü üzerinden atamadı.

 

TATİLDE BAŞIMA GELEN DOKTOR VAKASI

 

Geçen ay tatildeydik ve kayınpeder son gün hastalanınca Marmaris’te bir beldenin sağlık ocağına götürdük. Kayınpeder ayakta zor durduğu için, biraz da telaşla o sırada bomboş olan sağlık ocağına girip açık kapıdan doktora “Bir hastamız var, yaşlı, çalışıyorsunuz değil mi doktor bey” diye sordum. Yüzüme bile bakmadan “Önce maske tak sonra gir” diye tersledi beni. Kibirli ve üstenci bakışına aldırmadan “Tamam hemen takacağım, hastayı getirebilirim değil mi?” diye yeniden sordum. Yine yüzüme bakmadan “Hastaya da maske takın” dedi. Ya sabır çekip koştum hemen ve kayınpederi araçtan indirdik. Eşime “Ben bu doktorla 'papaz' olma potansiyeli taşıyorum, sen gir yanına” dedim ve öyle muayene ettirdik. Muayene dediğim dokunmamış bile. Sandalyeye oturtup birkaç soru sormuş, hepsi bu.

Bu tavrı evvelden vatandaş sineye çekiyordu. Ama şimdi değil işte. Doktorların da bu anlamda halkla ilişki öğrenmelerinde fayda var.

Neyse uzar gider bu mesele... Ama devlet, sonuçta doktorlar aleyhine bozulan bu eşitliği yeniden dengelemek ve şiddeti önlemek için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın çabaları sayesinde geçtiğimiz aylarda yeni bir yasayı yürürlüğe soktu.

 

SAĞLIKTAKİ YENİ VERİLEN HAKLARI HATIRLAYALIM

 

Neler geldi kısaca bakalım:

- Sağlık çalışanlarına yönelik işlenen suçları katalog suçlar arasına alındı, tutuklamanın önü açıldı.

- Sağlıkçılara yönelik şiddette iyi hâl indirimi kaldırıldı.

-Sağlıkçıya yönelik şiddette tutuklu yargılanma yasaya eklendi.

Malpraktis davalarında, yani doktor, hastane ve diğer sağlık çalışanlarının yanlış sağlık uygulamaları sonucu vatandaşın kazandığı tazminatları kasıt olmadığı sürece tazminatı devlet üstlenecek

- Sağlıkçılar 3600 ek gösterge kapsamına alındı.

- Uzman doktorun maaşı 12 bin 312 liradan 18 bin 861 liraya yükseldi. Şöyle bir karşılaştırma yapalım hep dolar bazında konuşulduğu için. 2002 Temmuz ayında bir uzman doktorun maaşı 495 dolardı. Bugün 1089 dolar.

Hemşire maaşı 8 bin 351 liradan 11 bin 832 liraya yükseldi.

-Uzman doktorların emekli maaşları 12 bin 521 liraya, uzman olmayan doktorların emekli maaşı 11 bin 108 liraya yükseldi.

- Sağlık Bakanlığı personelinin merkezî yönetim bütçesinden ek ödeme alması sağlandı.

- Üniversite hastanelerindeki görevlilerin mesai ödemeleri artırıldı.

Aile hekimlerine uzmanlık yolu açıldı; 24 bin aile hekimine yeni bir imkân tanınmış oldu.

 

YAŞANANLARDAN KAOS DEVŞİRME PEŞİNDE OLANLARLA BİR YERE VARILMAZ

 

Sağlık camiasında bu kazanımlar “sessizlikle” geçiştirildi ama bunlar çok önemli kazanımlar. Çünkü birileri de kışkırtmayı daha cazip bir yöntem olarak benimsiyor, bu olaylardan bir siyasi rant devşirmeye ve meseleyi bir kaos ya da iç çatışmaya dönüştürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Türk Tabipler Birliği(TTB)’nin PKK ve aşırı sol örgütlerle içli dışlı olan yöneticilerinin izlediği yöntem de bu.

Sonuçta yaşanan kriminal bir vaka. Saldıran hastanenin güvenlik görevlisi. O saldırıyı önlemek son derece zor.  Daha geçen ay ABD’de 6 okulda üst üste silahlı saldırılar yaşandı ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Öğretmenler greve gitmedi.

Doğru, hekimler bıçaksırtı bir iş yapıyor. Riskli bir iş.

Ama böyle meslekler çok. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ne yapıyor sizce? Kutsallıksa eğer oraya “Peygamber Ocağı” deniyor hatırlayalım. Dün üç şehidimizin acısıyla bir kez daha yandık. Onların da ana babaları, eşleri ve çocukları var. 

Ya polisler? Anlatmaya gerek var mı çalışma saatlerini.

Yer altı madencileri misalkelle koltukta çalışmıyorlar mı?

Bir keresinde madencilerin çalıştığı domuz damlarına girdiğimde o bıçaksırtı “çalışma alanı” hakkında yeterince fikir edinmiştim.

Biz gazeteciler de sık sık saldırıların ve şiddetin kurbanı oluyoruz yıllardır.

Keza öğretmenler…

 

HANGİ ÖĞRETMEN VE HANGİ ÖĞRENCİYİ TERCİH EDERSİNİZ?

 

Çocukları ve gençleri hayata hazırlayan öğretmenler de yine doğrudan doğruya insanla ilişkili bir işte çalıştıklarından “kutsal ve riskli bir mesleğin mensupları” olarak nitelendiriliyorlar. Eskiden çocuklar velileri tarafından öğretmenlere “Eti senin kemiği benim” diye teslim edilirdi. O derece güvenilirdi. Öğrenci dayak yerdi ve öğretmenin vurduğu yerden gül biterdi. Bizler dayak yediğimizi söylemezdik bile anne-babalarımıza. Zaten söyleseydik “Kimbilir ne yaptın da öğretmenin sana verdi o cezayı” derdi. Öğretmenler şimdi “Çocuğuma vurdun” diye kapısına dayanan veliler tarafından dövülüyorlar.

Hangisi iyi? Ben her ikisinin dışında bir yol olduğuna inananlardanım. Öğretmen şiddetine hayır ama öğrenci şiddeti ve disiplinsizliği de en ağır cezayı almalı. Öğretmeniyle dalga geçmek için bin türlü soytarılıklar yapan geri zekâlıların gereken yaptırımı görmesi onların gelecek yol haritalarının belirlenmesine de olumlu katkı sunacaktır eminim ki.

Kısaca artık başka bir kültürel iklimde ve sosyolojik konjonktürdeyiz. Zamanın ruhunu ve hayatı doğru kavrayıp anlamlandırmak gerekiyor. Tabii beraberinde sistemi de bunun üzerine inşa etmek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.