"Unutmaya çalıştığım Yeşilçam yıllarındaki hızlı hayatımı, akılalmaz maceralarımı, safiyane hareketlerimi tekrar geri getirmeyeceğim."
Cüneyt Arkın:
- Sen de öyle yapmalısın. Elimizdekilere sahip çıkmalı, sıkı sıkı sarılmalıyız. İnsan sahip olduğu fırsatları kaçırmamalı, yapabileceklerini unutmamalı amma onunla da yetinmemeli.
- Eyvallah!
- Sizi yakinen görüp tanıştığıma sevindim, o kadar huzurluyum ki… Aldığım enerji ile şimdiki hayatıma daha farklı devam edeceğim. Unutmaya çalıştığım Yeşilçam yıllarındaki hızlı hayatımı, akılalmaz maceralarımı, safiyane hareketlerimi tekrar geri getirmeyeceğim. Eve gidinceye kadar düşüneceğim burayı bu sohbetimizi. Bu ziyaretimizi çok güzel bir rüya görmüşüz gibi kabul ediyorum.
- Tam geçmişteki hatıraları unuttum zannederken, başka bir yerde yeniden hatırlarsınız veya hatırlanacak hatıralarla karşılaşırsınız. Eski hatıraların bir de yenileri biner üstüne.
- İşte ben o dediğinizden olmak istemiyorum. Evet şöhret bana süper denilebilecek bir hızda, bol maceralı bir hayat yaşattı. İyi kötü her şeyi denedim. Baktım bu işin sonu yok. Gittikçe de kabristana doğru yaklaşıyorum!
- Hani derler ya: “Deniz tükendi, kara göründü…”
- Aynen öyle saçlarıma aklar düştü, çok arkadaşımı da Karacaahmet Mezarlığına doğru yolcu ettim. Sıra bana da gelecek. Açık ve de pek net! Şu konuştuğumuzdan daha yakinen hissediyorum. Ölümü, mezarlığı, ahireti düşündükçe keyfim kaçıyor. Rabbim günahlarımı affetsin.
Cüneyt Beyin ümitleri hiç kırılmamıştı. Bütün yokuşa sürmeme rağmen. Müşterek bir noktayı bulamayışıyla gelen yenilgiyi kabullenmesi çok uzun zamanını almıştı. Saatler nasıl da çabuk geçmişti. Kaybettiği ümitleri mutlaka gelecekti… "O kolay kolay pes etmez!” diye söylenen, sessiz sedasız kenarda duran Ünsal Beydi. Manidar bir cümleydi.
Hiç düşünmeyip yaşı, teslim oldum dersen gel!
Zehirle pişen aşı, bal olarak yersen gel!
Hak yolunda yürürken, kimse olmasın engel!
Hesabı iyi yapan, ihlâssız amel etmez,
Şöhret peşinde koşma, sıkıntısı hiç bitmez.
Cüneyt Beyin alkolik mazisi daha da çok düşünmemi icap ettiriyordu. Her şeye rağmen temkinli davranıyor, sohbeti kesin bitirip arkasını getirmiyordum. Cüneyt Bey, iki arada bir derede “Eski Cüneyt olsaydım bir sigara yakardım…” deyip sustu. Belki de bu kadar çok izahattan sıkılmıştı. Bir noktada ikimiz de durmuştuk. Hiç kimse geri adım da atmıyordu. Hikâyenin tesirinde kaldığımdan, dahası Cüneyt Beyin yanında yer almak istediğimden, bir yerlerde müşterek bir şeyler yakalayacağımızdan, arada sırada da sabırla anlatmasından, masamın üzerine bıraktıklarından kuvvet alıyordu. Sekretere söyledim çaylarımız tazelendi. Onun muvaffak olacağına kendimi inandırmak istiyordum. Ünsal Bey, eserin ancak tamamının okunmasından sonra, maksadın iyice aydınlanacağını, meselenin çok rahat çözülebileceğini söyledi. Bir bildiği mi vardı? Doğrusu o an için sorma ihtiyacı duymamıştım. Belki de hiçbir problem yoktu da ben pek şüpheciydim. DEVAMI YARIN

