Saadet Partisi’nin depoya kaldırılan müktesebatı ve değerleri

A -
A +

Altılı Masa adlı ucubenin içinde onlar da var. Efsanevi liderleri Rahmetli Necmettin Erbakan’ın, kessen yan yana gelmeyeceği partiler ve isimlerle birlikte. Yedinci görünmeyen ayak da PKK’nın siyasal uzantısı HDP.

Başında Temel Karamollaoğlu ve kendine benzettiği yönetici takımı.

Ortakları, Saadet Partisi’nin müktesebatına ve değerler sistemi içindeki her kavrama, tarihî şahsiyetlere küfrederlerken seslerini duyamaz olduk.

“Vahdettin haindir, saltanatını korumak için bu milleti ateşe atmıştır!”

Tısss…

“LGBTİ şanımızdır!”

Tısss…

“İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girecek!”

Tısss…

“Demirtaş’a şeref madalyası takacağız!”

Tısss…

“HDP’ye bakanlık vereceğiz!”

Tısss…

Ama üst kademenin hemen altı rahatsızdır. Taban onlardan da fazla. Aralarından bazı cesur yürekler de çıkar ve kitabın ortasından konuşup Temel Karamollaoğlu’nun söylemesi gerekeni söyler:

"Birkaç kişi bir araya gelince içindeki canavarı hortlatan, Osmanlı'nın şanlı tarihine ve ecdadımıza hakaret eden. Bu toprakların değerleriyle uzaktan bile alakası olmayan mason Tunç Soyer ve hesap sorması gereken öncelikle CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Bu millet 9 Eylül'de Tunç Soyer'in dedelerini nasıl denize döktüyse bu zihniyeti de denize dökecektir. Unutmayın! Siz bu cumhuriyetin cürufusunuz."

Yukarıdaki sözlerin sahibi Saadet Partisi Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi ve Eyüp Sultan İlçe Başkanı Emre Ustaosmanoğlu’dur. Kendisi dün bu sözlerinden dolayı Temel Bey'in talimatıyla Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı tarafından görevden alındı.

Tam kendilerine “yakışanı” yaptılar.

Öyle vahim durumdalar ki o "lanetli masa"da, ne ayrılabiliyorlar ne de kalabiliyorlar. Ayrılsalar patron fatura kesecek, kalsalar tabanları...

Bunun için bir yöntem keşfettiler. Whataboutism’e (Vatebaudizm) sığınmakta buluyorlar çareyi.

Geçen yazılarımda anlatmıştım. Tekraren özet geçeyim nedir bu Whataboutism?

Kendilerini ilgilendiren bir konuyu gündeme getirdiğinizde karşınızdakinin alakasız bir konuda “Peki sen şunun hakkında neden şöyle yapmadın?” deme yöntemi. Düşünce ve tartışma ahlakıyla örtüşmeyen bir mantık yürütme sistemi ve demagoji.

Diyaloglar şöyle olur söz gelimi:

-CHP’de tecavüz vakaları çok arttı.

-Ensar Vakfını konuş sen.

-Sokak köpekleri altı ayda 17 çocuğu öldürdü, tedbir alınmalı.

-Hayvan düşmanları, sokaklarda zehirlenen köpekler için neden tek laf etmediniz?

-HDP, PKK ile ilişkisi netleşmiş, terörün siyasi uzantısı bir partidir. Muhalefet onlarla ittifak yaparak PKK’nın yolunu açmaktadır.

-Siz Çözüm Sürecini yürütürken neden görüştünüz HDP ile?

-PKK’nın silah bırakması için.

-Sen Megri Megri’yi anlat asıl. Oslo’da ne oldu ha ne oldu?

-Almanya’da 12 bin şirket iflas etmiş.

-Sen kendi ülkene bak. Millet aç aç!

CHP’liler, FETÖ’cüler bu yöntemi çok kullanıyor. Ama onlara Saadet Partililerin eklenmesini çok dramatik bulduğumu söyleyebilirim çünkü bir hayli çaresizler. Öyle ki sıkıştıklarında terbiye dışına çıkmaktan da kaçınmıyorlar!

İki hafta önce pazartesi akşamı düzenli katıldığım TV100’deki Taksim Meydanı programına konuk olarak Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya gelmişti. Bülent Kaya, benden önce konuşan ve Sultan Vahdettin için hain diyen Tunç Soyer’i eleştiren Hacı Yakışıklı’nın lafına girerek, tam da yukarıda anlattığım Whataboutism’e örnek olacak bir tutum sergiledi:

“Doğu Perinçek’in Peygamberimize yönelik sözlerini de eleştirsenize. O konuşunca neden sustunuz?”

Oysa konu Tunç Soyer’in hakaretiydi. Üstelik Hacı Yakışıklı’nın çalıştığı Akit gazetesi ve Hükûmet Sözcüsü Ömer Çelik, Doğu Perinçek’i ağır biçimde eleştirmişlerdi.

Bülent Kaya sıkıntılıydı, ne derse desin zülfüyâre dokunacaktı ve bu yüzden kaçacak delik arıyordu. 

O zaman gelsin Whataboutism.

Bana söz hakkı gelince Bülent Kaya’nın Whataboutism’e başvurduğunu belirtip “Nedir bu yöntem” diye anlatmaya başlamıştım ki benim de lafımı da keserek samimiyetsizliğimden girdi, kendisini manipüle ettiğimi söylemeye kadar vardırdı işi. İzah etmeye çalıştım, hani İngilizce bir deyim ya belki anlamamıştır diye. Ne dediysem kâr etmedi ve en sonunda bana “TETİKÇİ” diyerek hakaret etti. Sözlerini geri almasını söyledim. “Almıyorum önce siz alın” dedi. Ben de “Tamam, geri almam gereken söz hangisi, söyleyin alayım” dedim. Şaka gibi ama “Siz daha iyi bilirsiniz, konuşmanızın bandını izleyin” diye cevap verdi. Yoktu, bulamıyordu çünkü ona karşı çirkin bir söz kullanmamıştım... Bu diyalog iki kere daha tekrarlanınca sözlerini iade ederek “TETİKÇİNİN ÖNDE GİDENİ SENSİN” dedim ve sesimi bir hayli yükselterek tam anlayacağı dilden cevabını verdim. Reklam arasından sonra yalapşap özür dileyip lafını geri aldı, programdan sonra da yanıma gelip elimi sıktı “Fuat Bey sizden özür dilerim, yanlış yaptım” diyerek. Moderatör Gürkan Hacır da o sırada yanımdaydı.

Kısaca bu olay gösterdi ki Altılı Masa Saadet Partililerin fabrika ayarlarını bozdu. Makyavel’i kıskandıracak taklalar atmalarının sebebi buydu.

Şifa diliyorum ama tabanları da bu gerçeği görüp onlara gereken dersi verir umarım.

…..

NOTBu arada Doğu Perinçek’in sözlerini de ifade ediş biçimi sorunlu olmakla birlikte peygamberimize ve dinimize bir hakaret olarak görmediğimi belirteyim. “Silahlı Peygamberin Medeniyet Devrimi: HAZRETİ MUHAMMED” adlı kitabı yazan her konuşmasında saygılı olan Perinçek, Peygamberimizin 40 kişiyle bile mücadele edip başardığını, kendilerinin 40 bin kişi olduklarını söylerken bir motivasyon konuşması yapmıştı, hepsi bu. Peygamberimizden örnek vermesi ise övgüydü. Abartılacak bir şey yoktu yani.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.