Parlamayan yıldızlar

A -
A +

Trabzon’daki hüsranın ardından güçlü bir duruş bekliyorduk Fenerbahçe’den. Hem Avrupa umudunu tazelemek hem de Alanya öncesi moral için önemliydi Antwerp maçını kazanmak. Türkiye’nin hanesine yazılacak puanlar da cabası… Amma velakin hayaller ve gerçekler yine uzak kalmıştı birbirinden. Top ağlarımıza girdiğinde ne olduğunu anlamadık. Sahadaki oyuncular kadar şaşkındık. Adamlar Frey’le, Samatta’yla gelip gol attı. Ofsayt beklentilerimiz de VAR’da karşılık bulmayınca kelimenin tam anlamıyla maça mağlup başladık.

Valencia daha ne yapsın

Ama moralimizi bozmadık. Grubun puansız sonuncusuna, Kadıköy’de, Mesut’la, Sosa’yla, Gustavo’yla puan verecek hâlimiz yoktu ya. Tamam, Fischer denen sarışın Danimarkalı fuleli çalımlar atıyordu da Samatta gibi gizli bir kozumuz vardı. İsteyerek oynuyorduk. Ferdi ve Osayi’nin çabası, Valencia’nın tek kişilik resitalleri golün sinyalini veriyordu. Pereira’nın “Arzunun yanına akıl da katmamız” sözünden mahrumduk. Ne Mesut ne Sosa ışık saçmıyor. Gustavo evlere şenlik, Berisha yine kayıptı. Ama Valencia penaltıyı kaptı.

Böyle olmayacak

Kendi kazandı, kendi kaçırdı. Bazı aklıevvellerin “Mesut, Sosa varken neden Valencia kullandı?” sorgusuna inat o topun başına geçmeyi en çok hak eden adam, bir penaltı daha yaptırdı ve bu sefer affetmedi. Yine de yetmedi. Pereira’nın seri değişikliklerinden hemen önce duran toptan yedik golü. Bütün kozlarımızı oynayıp, oyunu rakip ceza sahasına taşımamız yetmedi. Bir kez daha gördük ki, takım isim olarak iyi, cisim olarak vasat! Bu Mesut’la, bu Sosa’yla olmayacak. Pereira ya devrim yapacak ya da camia yeni bir hüsran yaşayacak.

Maçın adamı: Enner Valencia

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.