O günü ve yaşadıklarını hiç ama hiç unutmadılar

A -
A +
On üç on dört yaşlarında yaşadıkları bu hadise, onda derin izler bırakmıştı...

Seyyid Osman Bedreddin Efendiye, “Pungarbaşı hadisesini” sorduklarında, burasını şöyle anlatıyordu:
“Arkadaşım, kaşla göz arasında üzerindeki kaba elbiseleri çıkararak don gömlek suya atladı. Atlamasıyla kaybolması da bir oldu. Büyümüş gözlerle kenarda, öyle çıkmasını bekliyorum. ‘Aman Allah’ım ne oldu buna?’ deyip dövünüyor, ‘Mehmet! Mehmet!’ diye yırtınırcasına bağırıyorum... Yok... yok! İyice ümidimi kestim! Bir taraftan ağlıyorum, diğer taraftan da köye gidip onun anası, babasına bu haberi nasıl duyuracağımı düşünüyor, kahroluyordum.
‘Ne işti başımıza geldi Allah’ım?’ Yağmurdan kaçayım derken, doluya tutulmuştuk. Ayıdan kaçmıştık ama bu sefer de arkadaşım...
Bana yıllar gibi gelen bir zaman dilimi geçmişti ki sudan ‘foşt’ diye bir dalgalanma oldu. Arkadaşım, morarmış yüzüyle kendini kıyıya fırlattı. Ben de aynı şekilde arka üstü kayalara düşmüşüm! Sonrasından haberim yok! Dakikalarca öyle kalmışız. Neden sonra aklı başına gelince giyinmiş ve beni uyandırmaya çalışmış Mehmet. Bu sefer de o, aynı korkuyu yaşamış. Uyandığımda arkadaşımı, başucumda ağlıyor buldum…”
- Hayırdır, ne oldu bana?.. Niye ağlıyorsun?
- !!!
- Nasıl çıktın gölden?
Soruma cevap vermeden elimden tuttu:
- Hadi kalk gidiyoruz, yeteri kadar acı çektik!
Kalktık, yavaş yavaş köye doğru yürümeye başladık. Bende cevap bekleyen çok sual vardı. Onları öğrenmeden rahat edemezdim.
- Mehmet çok korktum! Bağırmalarımı hiç duymadın mı?
- Ne bağırması, ne duyması Osman Efendi?
- Peki ne oldu da suyun içinde o kadar kalabildin?
- Ben de tam anlayamadım seyyidim! Malum, çok terlemiş ve yorulmuştum. Billur gibi suyu görünce canım o kadar girmek istedi ki, seni bile beklemeden atladım. Atladım ama dibi yoktu. İndim indim! Ne ayağıma bir taş ne de bir cisim rast geldi. Çok istesem de su yüzüne bir türlü çıkamıyordum. Ben de artık ömrüm bitti, boğulacağım demişken, ayağım bir yerlere değdi, oradan aldığım kuvvetle, son bir gayret, su yüzeyine doğru hamle yaptım. Sonrasını zaten sen de gördün...
- Foşt diye bir ses duydum sadece! Gerisi karanlık!
- Çok acı çektim çook!
On üç on dört yaşlarında yaşadıkları bu hadise, onda derin izler bırakmıştı. Uzun zaman tanımadığı, bilmediği derelere, çaylara, göllere giremedi. Arkadaşının boğulma tehlikesi, onu çok korkutmuştu.
O günü ve yaşadıklarını hiç ama hiç unutmadılar.
İşte hâlâ seneler sonra; "En çok korktuğun şey nedir?" diye sorduklarında bu aklına geliyordu…
Konuşa konuşa Çeperli’ye geldiler. Başlarından geçenleri tekrar tekrar anlatırken ayaklarının, başının ağrılarını hiç duymamıştı Osman Bedreddin Efendi. Durdu, vücudunun ağrıyan kısımlarını tek tek kontrol etti. Sağ ayağı fena hâlde şişmiş, uyuşmuş gibiydi. Yere basamıyordu.
- Biraz dur Mehmet… Ayağım uyuşmuş, nefeslenelim!
O ise durmadan hep gülüyordu.
- Ne gülüyorsun?
- Ben gülmeyeyim de kim gülsün seyyidim? İki defa ölümden döndük bugün! Sağ salim köye vardığımıza seviniyorum!
- Haklısın Mehmet kardeşim! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.