“Huzur ve saadet herkesin olsun güzel oğlum!..”

A -
A +
Ali, sevinçle uyanmıştı. İçinden geldi; şöyle bir güneşin ilk ışınlarıyla esen yeli ciğerlerine çekmek...
 
Düşüncelere dalmıştı Ali... Hakikaten kurtaracak mıydı bu masum hayatları, istikbal ne âlemdeydi ve ne olacaktı bundan sonrası?
Bir gün eve gittiğinde şu konuşmalara şahit olmuştu: “Eyyüb aleyhisselâmı Allahü teâlâ hastalıkla, İbrahim aleyhisselâmı ateşle imtihan etti. Bizi yalnızlık ve fukaralıkla… ‘Nedir başıma gelen bu hastalık’ deseydi Eyyüb aleyhisselâm, elbette imtihanı kaybedecekti. ‘Herkesin saat gibi işleyen kurulu bir düzeni var, benim niçin yok desem, Allah muhafaza, dilim kurusun! İmtihanımızı hepten kaybederiz’ deyip hakikati gözler önüne koymuş bütün aileyi isyan etmekten kesin bir dille menetmişti. Babası öyleydi de anacığı değil miydi? Bir gün de anacığına;
 “Ama herkesin güzel bir evi var ana!” demiş pek manidar cevap almıştı:
 “Bunda şaşılacak ne var; elbette olacak Ali’m!” Tekrar sormuştu Ali:
 “Ama onlar bizim gibi içinde üşümüyorlar!” deyince de gayet pişkin;
 “Biz de öyleyiz evladım! Bak hepimiz sağlıklı ve ayaktayız.”
 “Onlar çok nazlılar! Tıpkı civcivler gibiler! Huzur ve saadet dolu güzel ve pek küçük civcivler gibi yaşıyorlar!” deyince de daha hoş bir cevap almıştı:
 “Yalnız biz değil; huzur ve saadet; herkesin olsun güzelim!” deyince o zaman bekledikleri cevabı yapıştırmıştı Ali;
“Evet anneciğim, bizim de, onların da bütün herkesin olsun! Herkes mesut ve bahtiyar hayat sürsün ki bizler de sevinebilelim! Acı çekenleri görmek kimseye hoş gelmez, bize hiç!” demiş iltifatlarına mazhar olmuştu.
 Ne güzeldir olmak çocuk,
 Neşe saçar boncuk boncuk.  
 Babacığı, Hazreti Mevlâna’dan çok misaller verirdi: “Küçük bir mahluk olan bülbül, gülün hiç dikenini görmez! Cahil insan da gülün onca güzelliğini görmez, gider dikenine takılır!” demiş, peşine de “Ahh cahillik ahhh! Sakın oğlum cahil olma! Yoksa hakkımı helâl etmem! Bir üniversiteyi bitir ama namazlarını da aksatma! Söz mü? Söz!” diye de kendinden söz almıştı. “Hey gidi hey!” diye de ilâve etmişti. “Büyüklerimiz hem bugünü, hem de yarınlarımızı, daha ötesi; öldükten sonrasını da düşünüyorlar. Onları anlamaya akıl sır ermez…” dedi, Yılmaz için düşündüklerini tatbik etmeye kararlıydı ve çoktan paçaları sıvadı Ali. 
Kendi küçük, yüreği büyük bu çocuğun yapacağı çok şeyler vardı…
             ***
Bir kır çiçeği küçük çocuk büyük yürek.
Muhabbetle dolaştı hem de yürüyerek
Ev, mahalle, semt, mektep girdiği her yere
Huzur verdi, sevgi dağıttı büyüyerek.
Ali, sevinçle uyanmıştı bu ılık bahar sabahı. İçinden geldi; şöyle bir güneşin ilk ışınlarıyla esen yeli ciğerlerine çekmek. Her nefes aldığında çiçek usareleri de insanı mest ediyordu. 
O hazla evlerinin toprak damına çıktı.
Her yan, yeşilden halı gibi ot kaplamıştı bu fakir mahallede. Yönünü çevirdiği taraftan ışıl ışıl güneş; ilk hüzmelerini, altından oklar gibi cömertçe uzatıvermişti kendine. Serin bir sabah rüzgârı, yüzünü yalayarak esip içini ferahlatıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.