Yaşlılar Üniversitesi

A -
A +
“Universities of Third Age” adıyla 1973 yılında Fransa’da başlatılan bir eğitim hareketi var. Bu oluşum üniversitelerle iş birliği yaparak emekli olmuş insanların eğitim almasını amaçlıyor. Sanat, edebiyat, tarih ve bilişim gibi birçok farklı bölümün bulunduğu bu eğitim programları şu anda 20’den fazla ülkede uygulanıyor.
İnsanın iş bulmak veya daha yüksek maaş almak gibi amaçlar dışında, sadece yeni şeyler öğrenmek için bir okula gitmesi kadar güzel bir şey olabilir mi? Çoluk çocuk büyümüş, iş hayatı geride kalmış, kariyer derdi yok! Bu üniversiteye girmek için sınav veya mülakata da gerek yok.
Oh ne âlâ!
Türkiye’de de birkaç üniversite benzer uygulamalar başlattı. Kısa zamanda yaygınlaşmasını ümit ediyorum.
Emeklilik hayalimiz illa bir kıyı kasabasında balık tutmak olmak zorunda mı? Bir kıyı kasabasında sanat tarihi okumak gibi bir hayalimiz olamaz mı yani?
İnşallah olur.
 
Yönetimde “Bazı Arkadaşlar” yaklaşımı
 
Zaman zaman yönetimle ilgili makaleler okuyorum. Birçok makalede geri bildirimin öneminden bahsediliyor. Çalışanlara doğru ve zamanında geri bildirim verilmezse, ileri gitmenin mümkün olmadığı vurgulanıyor.
Peki şöyle düşünün; İşe geç kalan birisi var. O kişiyle oturup konuşmak yerine, bütün çalışanları toplayıp, “Bazı arkadaşlar sürekli geç kalıyor. Herkes kendine çekidüzen versin!” diye uyarı yapılırsa, bu geri bildirim olur mu?
Olmaz! Bunun adı ancak “toplu sindirim” olabilir.
Askerde birisi içtimaya geç kaldı diye hep birlikte sürünürdük. Ama orası askeriye. Karıştırmamak lazım!
Çünkü iş ortamında bu toplu uyarılar çok sık tekrarlandığında, işe hep zamanında gelenler bunu sindirmekte zorlanıyorlar. Bazı arkadaşlar da bildirim ayarlarını kapatıp, hayatlarına aynen devam ediyorlar.
 
Üç artı bir
 
Evlerden bahsederken “üç artı bir” falan deriz ya hani! Ben de dört odalı bir evi tarif ederken niye toplama işlemi yapıyoruz diye düşünürdüm hep.
Geçenlerde öğrendim. Meğer oradaki “artı bir” misafir odasını temsil ediyormuş. Yani üç oda bizim, birisi misafirin.
Hatırlatmak babında yazdım. Önce kendime tabii.
 
Bir koltukta kocayın!
 
Japonların işle "nikâh" yaptığı söylenir. Yani herhangi bir iş yerinde uzun yıllar çalışmak, çekik gözlüler için gurur vesilesidir.
Peki bizde durum nasıl? Durun, kendimden örnek vereyim.
Ben yirmi yıldır aynı kurumda çalışıyorum. Ama bunu ne zaman söylesem, karşımdaki kişinin yüzünde değişik bir ifade beliriyor. “Vay be! Helal olsun!” falan diyorlar ama bu cümleleri sanki “Yuh artık!” gibi tonluyorlar. Sanki okulu uzatmışım ve sınıf tekrarı yapıyorum gibi bir hava oluşuyor. Kimileri de “Huzurun yerindeyse, sağlığın iyiyse gerisi önemli değil” diye beni teselli etmeye kalkıyor.
Bu arada konu hemen kurumsal körlüğe geliyor. Evliliğin otuzuncu yıl dönümünü kutlayan çiftler büyük övgüler alırken, otuz yıldır aynı iş yerinde çalışanlara niye katarakt hastası muamelesi yapılır anlayamıyorum. O zaman boşanmayanlarda da “ilişkisel körlük” mü oluşuyor yani?
Geçenlerde yine yüzünde değişik bir ifade beliren birisini ikna etmek için, Japonların iş sadakatinden bahsettim. Ama nasıl olduysa konu sadakatten Japon yapıştırıcısına ve oradan koltuğa yapışmaya geldi. Ben konuyu dağıtmak için Japonların işle nikâhlandıklarını söyleyince de “Bir koltukta kocayın” ve “Patronu öpebilirsin” gibi sinir bozucu espriler yapıldı.
Ben de “CV’ye satır eklemek için iş değiştirilmez” gibi veciz bir sözle konuyu kapattım.
Ama gerçekten kapandı mı tam emin değilim! Çünkü gördüğünüz gibi hâlâ o konudayım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.