Hazreti Hatice''nin, Şam''a gidecek olan, Ticaret kervanı da, hazırlanmıştı o an. "Meysere" adındaki, kölesini o bizzat, Çağırıp, kendisine verdi şöyle talimat: (Kervan Mekke içinde, başlayınca sefere, Devenin yularını, teslim et O Servere. Lâkin tam ayrılınca, kervan Mekke şehrinden, Al devenin ipini, O Server''in elinden. Kendini, O Server''in hizmetkârı bil o an, Ve sakın bir iş yapma, O''ndan izin almadan. Onu her tehlikeden koruyabilmek için Canını esirgeme, budur senin ilk işin. Fazla oyalanmadan, dönün tam zamanında, Ki mahcup olmıyalım, beni Haşim katında. Eğer dediklerimi, aynen ifa edersen, Seni âzâd eder ve veririm ne istersen.) Tarihi büyük kervan, hazırlandı nihayet, Sefere çıkmak için, edecekti hareket. O ara Mekke halkı, büyük kalabalıklar, Halinde kadın erkek, hem de genç ve ihtiyar, Kimi seyir, kimi de, yolcu etmek üzere, Akın akın gelerek, toplanmıştı o yere. Resulullah''ın dahi, bütün akrabaları, Yani beni Haşim''in, muteber simaları, Onu uğurlamağa gelmişlerdi o yere, Lâkin O''nu görünce, boğuldular kedere. O an Ebû Talib''in, ihtiyarı elinden, Giderek, gözyaşları boşandı gözlerinden. Hazreti Âtike de, gördü ki O Serveri, Giyinmiş üzerine, hizmet elbiseleri. Devenin ipini de, almış nûrlu eline, Bekliyor gitmek için, yâd gurbet ellerine. O anda dizlerinin bağı çözülüverdi, Gözyaşları içinde, ağlayıp feryat etti. Ve (Ey Abdülmuttalib, ey Abdullah, uyanın, Kalkın da şu Serverin haline bir an bakın!) Bunu işitenlerin hepsi de ağlaştılar, Gökteki melekler de, bu hale çok şaştılar. Yeryüzünde ağlayan halk gibi onlar dahi, Ağlayıp şöyle niyaz ettiler; (Yâ İlahi. Bu senin en sevdiğin, seçtiğin Muhammed''dir, O''na, "Habibim" dedin ve lâkin bu hal nedir?) Hak teala buyurdu: (Ey benim meleklerim, Evet, O Habibimdir, en çok O''nu severim. Fakat siz bilmezsiniz muhabbetin sırrını, Asla çözemezsiniz, bu işin esrarını. Bu, öyle makamdır ki, kimse vakıf olamaz, Öyle gizli iştir ki, kimse bir şey anlamaz.)

