Belâ ve musibet... Bu zat buyuruyor ki; (Namaz mühim ibadet, Şartlarına uyup da kılmalı onu elbet. Hırsızların büyüğü, namazından çalandır, Yani onu hakkıyla edâdan kaçınandır. Yine dikkat etmezse, kişi mesâisine, Ehemmiyet vermezse, iş ve vazifesine, İyi yapmıyor ise işlerini sahiden, O da "Hırsız" demektir, çalmıştır mesaiden. İşte, her amelimiz geçiyor bir bir kayda, Eğer beğenilmezse, birinden gelmez fayda. İnsan, öğrendiğiyle amel eylemelidir, Zîra amelsiz ilim, insana bir vebâldir. Âlim, kendi ilminden etmezse istifade, Azabı da herkesten, olur daha ziyade. Dînimizden bir husus öğrenirsek eğer biz, O şeyi tatbik etmek mecbûriyetindeyiz. Meselâ bir haramı, bile bile irtikâb, Edene, Cehennemde yapılır acı azab. Yoksa cenab-ı Allah sorar ki o kişiye, "Biliyordun, ne için girdin o haram işe? Onu, falan âlimle bildirmiştim ben sana, Sen nasıl bile bile, kalkıştın bu isyana? Cevap veremeyince, bu suale o kişi, Mâzallah yakar onu, Cehennemin ateşi. Bu dünya sıcağına bile zordur dayanmak, Öyleyse her günahtan kaçmalıdır muhakkak.) Bir gün de buyurdu ki; (Belâ ve üzüntüler, Acı görünseler de, ni''mettir hepsi birer. Dünyanın en kıymetli sermayesi bunlardır, Yâni kullara gelen dert ve sıkıntılardır. Bu dünya sofrasının en tatlı yemekleri, Dert ve musibetlerdir, olsalar acı dahî. Bu tatlı nimetleri, acı ilâçlar ile, Kaplayarak imtihan ederler bizi böyle. Saadetli kimseler, bunu görüp tabii, Acı örtüleri de çiğnerler tatlı gibi. Hattâ acılardan da, alırlar tad ve lezzet, Onlarca müsâvidir, nimet ile musibet. Nasıl tad almazlar ve, bulmazlar ki hem huzur, "Sevgili"den her gelen, elbette tatlı olur. Lâkin kalp hasta ise, duyamaz bu lezzeti, Tedavi lâzım gelir, en önce bu illeti. Kalbin hastalığı da, şudur ki asıl yine, Tutulmuş olmasıdır, Allah''tan gayrisine. "Allah âşıkları"na, gelse de ni''met ve dert, Alırlar her birinden, büyük bir tad ve lezzet. Hattâ sıkıntılardan, alırlar daha çok haz, Nimetlerde onlarca, böyle çok lezzet olmaz.

