Ölüm acısı... Ahmed Mekkî Efendi bir büyük evliya zat, Bir gün "Kabir" hakkında şöyle etti nasihat: Kabirde kafirlerle, günahkâr mü''minlere, Azab yapılacaktır günahlarına göre. Hem ruha, hem bedene olacaktır bu azab, Dünya azaplarına benzemez bu ıstırab. Kabir azaplarından kurtulabilmek için, "Dört şey"i, tam yapması lazım gelir kişinin. Yapması lazım gelen o dört husus şunlardır: Beş vakit "Namaz"ı, tam vaktinde kılmaktır. Zengin ise, malının "Uşur" ve "Zekat"ını Verip kurtarmalıdır, her zarardan malını. Ve Kur''an-ı kerimi tecvide riayetle, Devamlı okuyarak, zevk almalı gayetle. Bir de Hak tealayı çok hatırlamalıdır, Bunları tamam yapmak, mezarı nurlandırır. Kaçınmak lazım gelen dört şeyden ilk yine, "İdrar" sıçratmamaktır helada üzerine. İkinci "Koğuculuk", yani söz taşımaktır, Bunu yapanlara da, kabirde azap vardır. Üçüncü ve dördüncü, "Yalan" ve "Hıyanet" Bu iki günahtan da kaçınmalıdır elbet. "Can vermenin acısı ne kadar olur?" diye, Bir gün bazı insanlar sordular bu "Veli"ye. Buyurdu: (Ey insanlar "Ölüm"ün en hafifi, Öyle şiddetlidir ki, mümkün olmaz tarifi. Anlatılamayacak kadar zordur can vermek, Hepimiz bu acıyı tadacağız tek be tek. Ne zaman ki bir kişi gelir "Ölüm hali"ne, Sanki konur iki dağ omuzu üzerine. İğnenin deliğinden çıkacak ruhu sanır, Yerle gök birleşir de, o arasında kalır. Sanki onun içinde, bir "Dikenli çalı" var, Onu tutup ağzından, şiddetle çekiyorlar. Takılmış etrafına, yüzlerce dikenleri, Çektikçe parçalıyor takıldığı yerleri. Can vermenin acısı fazladır hatta şundan, İnsana yetmiş defa kılıç vuruluşundan. Velhasıl bu dünyanın en ağır elemleri, Toplansa bir araya cümle işkenceleri, Can verme acısının yanında "Hiç"tir yine, Damla bile değildir, deryaya nisbet ile. Öyle şiddetlidir ki lakin Kabir azabı", "Hiç" kalır ona göre can verme ıstırabı. Böyle şiddetli iken bu azab sahibine, "Mahşerdeki azab"ın yanında "Hiç"tir yine.

