Hakiki îman... İslâm âlimlerinin en büyüklerindendir, Sohbetiyle çoğunun kalbini etti tenvir. O, bir gün sohbetinde buyurdu; (Ey cemâat, İman iki türlüdür, bir zâhir, bir hakikat. Kur''ân''da, "Ey mü''minler, îman ediniz" diye, Gerçek iman etmeyi emrediyor bizlere. Zîra kalıcı olmaz, taklîdî olan îman, Onun hakikatına kavuşmalı Müslüman. Bu da, kâmil bir zâtın imanın sohbeti ile olur, Yoksa, o büyüklerin kitapları okunur. Çünki kitap okumak, yarısıdır sohbetin, Bu yolla da alınır, feyzi o büyüklerin. Yâni bir şeyin hepsi, geçmese de eline, Hepsini de elinden kaçırmamalı yine. İyi kimseler ile, bulunun ki hem dahî, Zîra beraber iken, gelir feyzi ilâhi. Bu dünya, bir "Hayâl"dir, değmez bel bağlamağa, Zîra insan, sonunda mahkumdur ayrılmağa. Yâni dünya fânidir, bitecek bir gün elbet, İnsan da, ömrü bitip, ölecektir âkıbet. Mü''min, hazırlığını yapmalı ki mükemmel, Zîra hiç belli olmaz, âni gelir hep ecel. Çok sakınmak gerekir, bilhassa "Kul hakkı"ndan, Çünkü mahşer yerinde, zor kalkılır altından Öyleyse kıyamette pişman olmamak için, Hakkını yemeyelim aslâ hiç bir kişinin.) Bir gün de buyurdu ki; (Farz, Allah''ın emridir, Farzı yapan, daha çok alır sevap ve ecir. Sadaka ve hayratın çoğu ise bu zaman, "Şöhret" ve "Hürmet" için yapılıyor durmadan. "Rüyâ" ve "Gösteriş" de, karışıyor araya, Lâkin olmaz farzlarda, hiç gösteriş ve riya. Bunun için zekâtı, vermeli ki âşikâr, Böylece iftiradan halâs olur insanlar. Nafile sadakayı, vermeli ki gizlice, Ki kabul ihtimali, fazla olur böylece. Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından, Kurtulabilmek için, tamamiyle bir insan, Ahkâm-ı şer''iyye''ye lâzımdır yapışması, Yapılacak iş budur, "Hiç"tir bundan başkası. Bu dünya lezzetleri, terk edilemiyorsa, Hükmen terk edilmesi lâzımdır hiç olmazsa. Bunu yapmak için de, her sözü ve her işi, Dîne uygun olarak, yapmalıdır o kişi. Ve ne kadar yapsa da, çok helâl ve mübahı, Lâkin işlememeli, aslâ tek bir günahı. Zîra kalbi karartır, her bir günah ve haram, Müslümanlık, bununla olur kâmil ve tamam.)

