Rûhun gıdâsı... Bu zât buyuruyor ki; (Doğru kitap okuyun, Faideli ilimle rûhunuzu doyurun. Nasıl beden muhtaçsa, her gün gıdâ almaya, Elbette ihtiyacı, var rûhun da gıdâya. Bedenimiz "Toprak"tan yaratıldığı için, Ondan çıkan şeylerdir, gıdası bu bedenin. Meselâ ekmek ve su, hattâ sebze ve meyve, Toprak mahsûlü olup, gıdâdır bedenlere. "Rûh", âlem-i emirden yaratılmıştır fakat, Bedenin gıdâsından, alamaz lezzet ve tad. İlim, sohbet, ibadet ve Kur''ân tilâveti, İşte ruh, bu şeylerden alır asıl kuvveti. Ve yine gıdâsını alamayınca beden, Nasıl ki zayıf düşüp, hastalanırsa hemen, Rûhun dahî gıdâsı verilmezse eğer ki, Zaifler, hasta olur ve hattâ ölür belki. İnsan, ilim öğrenmez ve işlerse çok günah, Rûh gıdasız kalır ve ölebilir mâzallah. Rûhun ölmesi demek, "İmansız" olmasıdır, Cezası, Cehennemde ebedî yanmasıdır. Bir haramı beğenir, "Ne güzel" derse eğer, İmanını kaybedip, mâzallah küfre girer. Bu ümmetin en büyük felâketi, "Küfür"dür, Bilgisizlik, cahillik, kulu küfre götürür.) Bir gün de buyurdu ki; (Görünen, görünmeyen, Her türlü ni''metleri kullarına gönderen, Allahü teâlâya ederiz, hamd-ü senâ, Ki Onun rahmetiyle kavuştuk her ihsâna. Herkese her ni''meti gönderen yalnız O''dur, Canlı cansız her şeyi, varlıkta O durdurur. Bunca, sayılamayan ne kadar varsa ni''met, Hepsini, kullarına O vermektedir elbet. Odur hep kullarından belâları gideren, Ve Odur duaları işitip, kabul eden. Öyle bir rezzâktır ki, kullarının yaptığı, Günahlardan ötürü, kesmiyor rızıkları. "Merhamet"i o kadar boldur ki Onun yine, Kimsenin günahını, vurmuyor yüzlerine. Ve o kadar çoktur ki, Onun Hilm''i ve Sabr''ı, Acele göndermiyor, kullarına cezâyı. Bir "İhsân sahibi" ki, Allahü azîmüşşân, Saçıyor ni''metini, herkese dost ve düşman. Bütün ni''metlerinin en kıymetlisi ise, Açıkça bildiriyor, islâmiyyeti bize. Onun bu ni''metleri, bellidir ki o kadar, "Güneş"ten daha açık, "Ay"dan daha âşikâr. Başkalarından gelen ni''metleri de zâten, Hep O göndermektedir, kullarına esâsen.)

