Bayrak uğruna

A -
A +

Gelibolu'yu nurlandıran bir yiğit'ten bahsedeceğiz bu gün. Bayraklı Baba'dan. Yöre insanı onu büyük bilir. Sıkıntısı olan, ona koşar hemen. Kabrinde dua eder, kurtulur derdinden. Muradına kavuşan, hemen bir Türk bayrağı getirir, asar o yerde. Bu, bir gelenektir o yörede. Bu zat, Osmanlıda bayraktarlık yapmış bir yiğittir. Kahraman ve dürüsttür. Dahası âşıktır Türk sancağına. Bayrak için rahat kıyar canına. Yine bir savaşta, bayrak ondadır. En ön safta savaşırken, birkaç arkadaşıyle birlikte, dört yanları sarılır düşman askeriyle. Kaçmak mı? Türk'ün lügatında yoktur bu kelime. Sancak ne olacak? Arkadaşları şehid düşerler bir bir. O da, ya şehit olacaktır, ya esir. İyi de, sancak ne olacaktır? O, ölür de bırakamaz sancağı düşman eline. Palasını çıkarır. Sancağı küçük küçük parçalara ayırır. Ve yutar bir bir. Sonra mı? -Ya Allah! der, saldırır düşmana. Aldığı onlarca kılıç darbesiyle yere yıkılır. Ama ölmez yine. Bir yolunu bulur, döner birliğine. Komutanı sorar: -Sancağı ne yaptın? Anlatır hadiseyi. Ancak inanmaz komutan. Gerçekten de inanılacak gibi değildir yaptığı. Komutanın tereddüdü fena dokunur ona. Yalancılık ithamını kaldıramaz temiz kalbi. Başı döner, sendeler. Vatan sağolsun! Ve gerçeği ispatlayamamanın teessürüyle yere yıkılır. Son nefeslerini verirken, -Vatan sağolsun! der. Ve ekler: -Kabrimde Türk bayrağı eksik olmasın! Sonsuza kadar mezarımda dalgalansın! İşte o gün bu gündür, bu mezarda eksik olmaz Türk bayrağı. Boy boy ve yüzlerce. Dalgalanırlar gün-gece. Ömründe bir tek namazını bile kazaya bırakmamış mübarek. Nitekim yakınlarına, -Müslüman demek, namaz demektir dermiş. Bir mümin nasıl namaz kılmaz, bir türlü anlıyalıyorum.