Kalp gözü... İmâm-ı Rabbâni''ye tam bağlı değil iken, Memurluk yapıyordu, öyle gidip gelirken. (İstifa edeyim mi?) diyerek edince arz, Buyurdular ki; (Hayır, devam et yine biraz.) Kendisi anlatır ki: Sılaya gitmek için, İmâm-ı Rabbâni''den istedim bir gün izin. Ayrılıp Burhanpur''a gidene kadar her an, Rûhen benimle idi, ayrılmadı yanımdan. O izin sırasında, "Cûki" nam bir kişinin, Yanına girmiş idim, halini görmek için. O, Hind kâfiri olup, istidrac sahibiydi, Sihriyle meşhur olan bir sihirbaz gibiydi. O beni görür görmez, dedi; (Ey Bediüddin, İmâm-ı Rabbâni''yi bırakıp niye geldin? O, öyle biridir ki bu devirde, bu günde, Onun gibi bir veli, bulunmaz yer yüzünde.) Ben buna hayret edip, dedim ki; (Peki niçin, Hizmet ve sohbetine, gitmezsin o kişinin?) O, (Ben de olgunlaştım, ihtiyacım yok Ona.) Diyerek devam etti, küfür ve inadına. Yine o anlatır ki; (Ben dostun ısrarıyla, Gidiyorduk bir şeyhin kabir ziyaretine. Lâkin biliyordum ki, üstadım hazretleri, O şeyhe kırgın idi, uzun zamandan beri. Lâkin ısrar üzere ve kerhen gidiyordum, Hem de, "Üstadım bana kırılır mı?" diyordum. Nihayet kabre varıp, tam oturduğum zaman, Baktım ki etrafımda, dolaşıyor bir arslan. Şöyle bir göz ucuyla bakınca o hayvana, Gördüm ki kızgınlıkla, bakıyor o da bana. Dikkat ettim, aslanın iki gözü de aynen, Hocamın gözlerinin, aynı idi tamamen. Yüzü dahi, hocamın yüzünün aynısıydı, Üzerinde çok büyük kızgınlık hali vardı. Hocamın çok öfkeli halini o hayvanda, Görünce, titremeğe başladım ben o anda. Ve artık bir saniye bile duramayarak, Uzaklaştım oradan, gayet pişman olarak. İmâm-ı Rabbani''den icazet alıp bu zât, Memleketine dönüp, kulları etti irşad. Bir kere bir ahbabı sordu ki şu suali, (Geçen gün babam öldü nasıldır acep hali?) Gözlerini yumarak buyurdu ki; (O kimse, Şu anda Cennettedir, giymiş beyaz elbise. Diyor ki, "Bu makamdan gelmezdim buraya ben, Lâkin siz çağırınca, geliverdim mecburen." Şöyle şöyle biridir, görüyorum şu saat.) O ahbabı dedi ki; (Babamdır işte o zat.)

