1400 lü yıllar... Bir Allah dostu vardır Edirne'de. Evliya Kasım Paşa. O yörenin halkına manevi zırh olur. Hem sebeb-i bereket. Bir sene çok şiddetli sıcak olur Edirne'de. Gökten damla düşmez yere. Toprak kavrulur, insanlar perişan olur. Ve kıtlık başlar. Halk çaresiz bu zata koşar, -Paşam! derler, bir dua etseniz de yağmur yağsa. Yoksa mahvolacağız. Mübarek açar ellerini, yalvarır. Ellerini yüzüne sürmeğe vakit bulamaz, gürülder gök. Ve bir yağmur yağar ki, İnsanlar da kanar suya, hayvanat da. -Yeter! derler hatta. Namaz, zikirdir Bir gün, -Kardeşlerim! der, sonsuz şükürler olsun ki, Rabbimiz iman nimetini vermiş bize. Hem sevdirmiş ibadeti. Ve devam eder: -En kıymetli ibadet namazdır. Namaz, zikirdir hem. Çünkü günde en az beş defa Allah'ı hatırlatıyor bize. Hatta daha fazla. -Nasıl? derler. -Mesela buyurur, "Namaza ne kadar var? Ezan okundu mu? Vakit tamam, kalkıp abdest alayım" gibi konuşmaların tamamı zikirdir. Şaraplar sirke olunca Bu zat, bir gün dereye iner. Orada abdest alacaktır. O sırada bir hıristiyan, şarap yüklü katırı ile çıkagelir. Köprüden geçecektir. Ancak katır ürker, yükler yıkılır. Mübarek, abdestini yarım bırakır. Koşup yardım eder adama. Şişeleri birlikte yüklerler hayvana. Hıristiyan çok duygulanır. Teşekkür edip ayrılır. Az sonra, bir dükkanın önünde durup, şişeleri içeri taşır. Lakin dükkan sahibinin asılır suratı. -Ben senden sirke istemedim ki! der, şarap istedim. Gerçekten de şişelerde sirke vardır. Adam ne diyeceğini bilemez. Az önceki hadiseyi düşünür. Ve başlar ağlamaya. Anlamıştır bu işin hikmetini. Hızla döner geriye. Bulur Evliya Paşa'yı. -Anlat! der. Bana İslamı anlat! Diz çöker önüne, haykırır şehadeti. Hatta talebesi olur o an. Ve bir daha ayrılmaz yanından.