Sırat köprüsü... Allah adamlarından âlim ve velî bir zât, Her gün talebesine ediyordu nasihat. Talebesinden biri sordu ki ona bir gün, (Efendim, aslı nedir bu "Sırat köprüsü"nün? Denir ki, "Kıldan ince, ve kılıçtan keskindir" İş bu ifadelerden ne anlamak gerekir?) Buyurdu ki; (Evladım ,"Sırat" haktır elbette, Cehennem üzerinde kurulur âhirette. Mü''minler kolaylıkla geçerek bu köprüden, Cennete girecektir bunu müteakiben. Ve lâkin kâfirlerin ayakları kayarak, Cehennem ateşine düşerler horlanarak Gerçi "Sırat köprüsü" dense de ona yine, Benzemez bildiğimiz dünya köprülerine. Zîra dâr-ı ukbâ''da, her ne ki varsa eğer, Dünyada olanlara, sadece adı benzer. Meselâ bir talebe olmak için muvaffak, "İmtihan köprüsü"nden geçirilir muhakkak. Halbuki hiç köprüye benzemez imtihan da, Çok kişi geçtiğinden, "Köprü" denir buna da. Sırat köprüsünden de, geçer bütün insanlar, Mü''minler kolay geçip, "Ateş"ten kurtulurlar. Ve lâkin kâfirlere, gelir bu güç ve ağır, Ayakları kayarak, ateşe yuvarlanır.) Yine bir sohbetinde şöyle buyurmaktadır; İslâmın bir "Suret"i, ve bir de "Aslı" vardır. İslâmın sûretine kavuşunca bir insan, Nefsi îman etmemiş, olmamıştır Müslüman. Bunlar, yalnız "kalp ile" inanmışlardır, ama, Nefsleri girmek ister, her günah ve harama. Bir nefis ki, inkârda olunca tabii ki, İman ve ibadetler elbet olmaz hakiki. Ve lâkin Hak teâlâ, pek çok merhametlidir, ^^İmanın sûretini kabul eylemektedir. Sırf "Kalbin îmânını" kabul edip O yine, Sokacak onları da, ebedî Cennetine. Sırf kalbin îmânının kabul buyurulması, Nefsin îmânının da, yani şart olmaması, Allahü teâlânın, çok büyük ihsânıdır, Ve lâkin Cennetin de, "Sûret" ve "Aslı" vardır. İmânın sûretine kavuşmuşsa bir kimse, Cennetin sûretinden alır o, pay ve hisse. Kim ki hakikatine kavuşmuşsa îmanın, Cennette hakikatten pay alır o da yarın. İmanın sûretine, bir de hakikatine, Kavuşan iki mü''min, Cennete girdiğinde, Aynı meyvelerinden yiyeceklerdir, fakat, Her biri başka başka alacak lezzet ve tad.)

