Garib, yolcu, mevtâ... Evliya-yı kiramdan olan bu mübarek zât, Bir günkü sohbetinde, şöyle etti nasihat: (Ey insan, bu dünyada eyleme ki hiç gaflet, Bu ömür bir gün bitip, ölüm gelir âkıbet. Bilesin ki bu dünya, fanidir, değil bâki, Elbet sen de olursun, bir gün Hakk''a mülâki. Zevk alma bu dünyanın, aslâ hiçbir şeyinden, Bir an "Sevinç" olsa da, "Keder" gelir peşinden. Öyle bir ömür sür ki, yine sen bu hayatta, Say kendini ya "garib", ya "yolcu", ya da "mevtâ" Madem ki ölüm sana gelecektir an karib, Öyleyse bil kendini, bu dünyada bir garib. Farzet ki vâsıl oldun, bir yabancı diyara, Yok gidecek bir yerin, yok elinde hiç para. Ne evin var, ne barkın, ne tanıdık bir insan, Derdini anlatmağa, bilmiyorsun dil, lisan. İşte böyle kalınca, tam bir garip, bîçare, Allah''a sığınmaktan gayri kalmaz bir çâre. Hakiki dost olarak, bil öyleyse Rabbini, O, senden iyi bilir, zîra senin hâlini. Ayrıca sen kendini "yolcu" bil bu dünyada, Geri dönmemek üzre ehline ettin vedâ. Vasıta bekliyorsun, bir yere gitmek için, O anda bir dünyalık düşünebilir misin? Deseler ki, "Şurada, çok kıymetli bir ev var" O anda hiç bu seni, eder mi alâkadar? Zîra sen, bavulunla çıkmışsın yola artık, Hiç ilgilendirir mi, seni mal ve dünyalık? Dersin ki, "(Ben yolcuyum, ne yapayım emvâli?)" İşte, halis mü''minin dünyada budur hâli. O bilir ki, bu dünya, bir köprüdür nihayet, Hemen geçip gitmektir, en akıllı hareket. Veyahutta dünyada "ölmüş" bil sen kendini, Düşün ki dedelerin, ecdadın nerde, hani? Bir mü''min, kendisini sayarsa ehli mevtâ, Bağlanmaz kalbi ile, bu vefasız dünyaya. Çünki iyi bilir ki, bu hayat, sanki hayal, Ve bu dünya, sonunda, bulacak bir gün zevâl. O der ki, madem ölüm gelecektir muhakkak, Öyleyse bunun için lazımdır hazırlanmak. Bir şey muhakkak ise, "oldu" bilir o bunu, Rabbine ihlâs ile, yapar tam kulluğunu. Ağır bir söz söylerse, bir mü''min kendisine, Sabredin cevap vermez, hakim olur nefsine. Geçim sıkıntısından olsa da mutazarrır, Uzanmaz haram mala, gösterir yine sabır. Rabbinin emrettiği ne varsa farz ve sünnet, Hepsini îfa edip, verir çok ehemmiyet.)

