İnsanın şerefi... Bu zât buyuruyor ki; (Şudur hâlis müslüman, Elinden ve dilinden, kimseye gelmez ziyan. Memur değil isek de iyiliğe kimseye, Mezun dahî değiliz hiç kimseyi üzmeye. Bir insanın şerefi, akıl ve îmandadır, Yâni bütün üstünlük, îmanı olandadır. Çünkü o, bağlanmıştır Allah ve Peygambere, Bir mes''uliyyet hissi taşır hem o bir kere. Birine bir fenalık düşünse de o bilfarz, Kalbindeki o îman, o fiili yaptırmaz. Lâ teşbih, bir köpeğin tasması varsa şayet, Ondan hiç bir insana bir zarar gelmez elbet. Lâkin yoksa tasması, o, "Sâhipsiz" demektir, İmansız kimseler de, buna benzemektedir. Sahipsiz bir köpeğin, her an ne yapacağı, Belli olmaz ne zaman, kime saldıracağı. Bunun gibi îmanı olmayan kâfirler de, Zarar yapabilirler, her insana, her yerde. Halbuki şöyledir ki kâmil olan her mü''min, Elinden ve dilinden insanlar olur emîn.) Bir gün de buyurdu ki; (Bu ömür çok kısadır, Bu da büyük ganimet ve çok büyük fırsattır. Bu kıymetli zamanı, faidesiz şeylere, Harc etmemelidir ki, tükenmesin boş yere. Beş vakit farz namazı hiç gevşeklik etmeden, Cemâatle kılmalı, biraz geciktirmeden. Tâdili erkân ile kılınırsa hem eğer, Hak teâlâ indinde bulur kıymet ve değer. Lezzet almamalıdır nefse tâbi olmaktan, Ve çok sakınmalıdır dünyaya sarılmaktan. Ölümü hatırlayıp ahirete dönmeli, O günün dehşetini düşünüp titremeli. Sözün özü şudur ki, Allah''tan gayrisine, Tutulmaktan kurtulup, dönmeli Sahibine. Ve yine müslümanın beden ve her azası, Hep dîne uymalı ki, budur işin esâsı. Dünya lezzetlerine aldanmazsa kim eğer, Cennet ni''metlerine kavuşur, rahat eder. Ve her kim âhirete verirse fazla önem, Olur iki cihanda, çok aziz ve muhterem. "Dünya"nın aslı harab, serabtır şerbetleri, Ni''metleri zehirli ve sahtedir zevkleri. Bedenleri yıpratır, emelleri arttırır, Ona aldananları, yollarından saptırır. Onu kovalayandan, kaçar o daha fazla, Öyle ki onu kimse yakalayamaz aslâ. Halbuki her kim ondan, yüz çevirir ve kaçar, Bu sefer o onların ardlarından kovalar.)

