"Efendini zehirle!"

A -
A +

Ömer bin Abdülazîz zamanında halk, sulh ve sükûn içinde yaşadı. Ama her devirde olduğu gibi onun da düşmanları ve çekemiyenleri vardı. Hatta canına kıymak için hizmetçisini kullandılar. Nasıl mı? Çektiler onu bir kenara. - Efendini gizlice zehirleyeceksin! - Asla yapamam. Bu defa içinde "Bin altın" bulunan keseyi eline tutuşturdular. O zaman kalbi döndü hiçmetçinin. - Bir bakayım, dedi... Ve bir yolunu bulup, zehiri içirdi halifeye. Zaman sonra zehir içtiğini farkeden Halife, çağırdı hizmetçisini. - Benden bir kötülük gördün mü? - Hayır. Neden ihanet ettin - Bu ihaneti neden yaptın öyleyse? Hizmetçi büktü boynunu. Halife garantı verdi kendisine. - Doğruyu söylersen, sana ceza vermeyeceğim. Hizmetçi bin pişmandı yaptığına. Yerlere kapanarak yalvarmaya başladı: - Beni kandırdılar efendim. - Nasıl? - Bin altın vererek. Koşup, o altın kesesini getirdi ve teslim etti Halifeye. - İşte, bununla aldattılar. Ömer bin Abdülaziz yumuşamıştı. - Peki affettim seni. Ve o "Bin altın"ı koydu devlet hazinesine. Peşinden yatağa düştü mübarek. Zehirin tesiri günden güne kendini gösteriyordu. Başka gömleği yok ki Artık son günlerini yaşıyordu ki, kayınbiraderi geldi ziyaretine. Halifenin gömleğini kirlenmiş gördü ve kızkardeşine çıkıştı: - Halifenin gömleğini görmüyor musun? - Ne var gömleğinde? - Kirlenmiş, hemen yıka onu. - Peki abi. Ertesi gün geldiğinde, gömleğin yıkanmamış olduğunu görünce üzülüp sitem etti. - Dediğimi yapmamışsın. - Evet abi, yıkayamadım. - Neden? - Başka gömleği yok ki. - Anlamadım. - İkinci bir gömleği yok ki, onu giydireyim de üstündekini yıkayayım. Evet, koca Halifenin ikinci bir gömleği yoktu. Halbuki teb'asının tamamı zengin olup, zekat verecek fakir bulamıyorlardı.