Kimseyi üzmeyin! Emir Hüsrev Dehlevi, büyük âlim ve velî, İlmiyle insanlara olmuştu faideli. Bir kimse kendisinden nasihat isteyince, Buyurdu ki; (İslâmı çok güzel öğren önce. Sonra öğrendiğince, amel eyle ihlâsla, Herkesle iyi geçin, kimseyi üzme aslâ. Kusur ve kabahati, kendinde gör de bizzat, Arama hiç kimsede, asla kusur, kabahat. Bir kimseye üzülüp darılsan da sen hattâ, Aksine daha iyi, güzel davran o zâta. Nitekim bir velînin, hanımına sordular, (Olur mu onun size, hiç kızdığı zamanlar?) O, (Oluyor) deyince, sordular ki; (Ey hâtun, Peki nasıl anlarsın, kızdığını sen onun?) Dedi ki; (Gayet kolay, o bize kızsa eğer, Eskisinden daha çok, iyilik ihsan eder. Kabahatimiz için, darılıp kızmaz aslâ, Bilâkis ihsanını, kat be kat yapar fazla. Kendisinde bilir hep, kusur ve kabahati, Artardı bu hallerde, ibâdât-ü tâati. Ağlayıp şöyle dua ederdi ki Rabbine; (Ne kusur ve kabahat işledim ki ben yine, Bunları üzerime, gönderdin yâ İlâhî? Onları ıslah edip, affeyle beni dahî.) Ne zaman kendisinde görürsek bu hâli biz, Üzdüğümüzü anlar, derhal özür dileriz.) Bir gün de buyurdu ki; (Hakiki bir müslüman, Kimseyi gıybet etmez, ve hiç yapmaz sûizan. "Sâdık"tır, doğru söyler, hiç beğenmez kendini, Fikreder hep Rabbinin, türlü ni''metlerini. Malını helal yere harcayıp etmez israf, Haram olan bir yere, tek kuruş eylemez sarf. Keyf için mevki makam etmeyip asla talep, Buraları, islâma hizmet yeri bilir hep. Beş vakit namazını, vaktinde edâ eder, Ve bunu, en birinci bir vazife addeder. "Ehli sünnet" denilen, islâm âlimlerinin, Kitaplarını alıp, onları okur ilkin. İmânı, ibâdeti, öğrenip ince ince, Başlar amel etmeye, bu ilim mûcibince. Bir mü''min, günahına tövbe ederse eğer, Günahtan sakınmak da, olur ise müyesser, Ele geçirmiş olur, o çok büyük bir ni''met, Zîra en kıymetli iş, indallah budur elbet. Haramların hepsinden, sakınmasa dahi, Bazısından kaçmak da, bir ni''mettir tabii. Zira bir şeyin hepsi, ele geçmese bile, Hepsini de elinden kaçırmamalı yine.)

