Hazreti Ömer ağlıyor... İntikal buyurunca Resul dâr-ı bekaya, Sahâbe, seçim için geldiler bir araya. İttifak etmesiyle sahabenin topyekun, Hazreti Ebû Bekir halife oldu o gün. Çıkıp hutbe okudu, sahabe-i kirama, Buyurdu ki; (Halife seçtiniz beni, ama. Şunu belirteyim ki, değilim en iyiniz, Girdim bir yük altına, beni kabul ediniz.) Kalktı hazreti Ali, müsaade isteyerek, Dedi; (Ne haddimize, seni kabul etmemek. Resul, seni namazda geçirdi ileriye, Kimde cür''et vardır ki, çekiversin geriye?) Hazreti Ebû Bekir, yapıyorken hilafet, Yapardı bir yandan da, geçim için ticaret. Sahabe dediler ki; (Yâ emir-el mü''minin, Sen ticaret yapma ki, emirisin milletin. Maaş tayin edelim sana biz beytül maldan, Hep devlet işleriyle iştigal et durmadan.) Ücret tayin ettiler "İki dirhem" yevmiye, Lâkin kabul etmedi, bu ücret fazla diye. "Bir dirhem iki dank"a indirdiler ücreti, O zaman kabul edip, bıraktı ticareti. Her günkü ücretini, atardı bir testiye, Sağlardı geçimini, hususi servetiyle. Vefatı yaklaşınca, hazreti Aişe''yi, Çağırıp döküverdi, önüne o destiyi. Buyurdu ki; (Ey kızım, gördüğün bu paralar, Fakir Müslümanların birikmiş hakkıdırlar. Ölürsem, bu testiyi götürüp ver Ömer''e, Dağıtsın tamamını bilcümle fakirlere.) Hazreti Ebû Bekir, vaktâ ki etti vefat, Ömer ibnil Hattab''a sahabe etti biat. O destiyi götürüp, Âişe hazretleri, Halifenin önüne, döktü o dirhemleri. Vasiyyeti söyleyip, kendisine o ara, Dedi: (Dağıt bunları, fakir Müslümanlara.) Ağladı Ömer Faruk, dedi; (Yâ Eba Bekir, Senin gittiğin yoldan, hangi fert gidebilir? Bize, çok ağır bir yük bırakıp veda ettin, Bizi pek şaşırtıyor, senin bu hasletlerin) Yine Resul-i ekrem edince Hakk''a vuslat, Hazreti Ebû Bekir, eriyordu her sâat. Âişe validemiz, sordu ki pederine; (Bu zaiflemenizin acaba sebebi ne?) Buyurdu ki; (Ey kızım, firakiyle Resulün, Üzülüp, kederimden eriyorum gün be gün. Hiç dayanamıyorum Onun ayrılığına, Resulün bu firakı, çok ağır geldi bana.)

