"Dostu dosta kavuşturun!" Hazreti Âişe''den edilir ki rivayet; Babam, dâr-ı bekaya göç eyledi nihayet. Tereddüt eyledi ki, sahabenin her biri, "Nereye defnedelim acaba Ebû Bekr''i?" Ben ise ıstırapla uyudum o arada, Kulağıma, gâibden geldi şöyle bir nida: "Dostu, dostun yanına ulaştırın" diyordu, Bu ses, cümle eshaba, mânevi rehber oldu. Uyanınca, eshaba anlattım bu rüyayı, Dediler ki; (Bizler de, duyduk aynı nidayı.) Artık lüzum kalmadı, istişare etmeğe, Defnedildi Resulün bulunduğu hücreye. Ayrıca kendisi de, vefat etmeden önce, Vasiyyet eylemişti sahabeye şöylece: (Eğer vefat edersem, cenazemi alınız, Hücre-i saadetin eşiğine varınız. Kapısını çalarak, o yere defnim için, Resul-i kibriyadan isteyin ruhsat, izin. Eğer açılır ise, kapı kendiliğinden, Cenazemi oraya defnedin siz de hemen.) Hazreti Ebû Bekir vaktâ ki etti vefat, Cenaze hizmetler icrâ oldu o saat. Vasiyyet mûcibince, cenazeyi aldılar, Hücre-i saadetin tam önüne vardılar. Kapısını çalarak, dediler; (Ebû Bekir, İçeri defni için, izin istemektedir.) Bu arzı müteakip, bütün eshabı kiram, "Ne cevap gelir" diye, beklerken merakla tam. Kapı derhal açılıp, ardından geldi bir ses, Orada olanlardan, işitti bunu herkes. Diyordu; (Cenazeyi içeri getiriniz, Hazreti Peygamberin, yanına defnediniz.) Girip defneylediler, içeri cenazeyi, Sahabenin cümlesi, gördü bu hadiseyi. Yine Sıddık-ı ekber, ölüm hastalığında, Âişe validemiz bulunurdu yanında. O, hasta yatağında, erişmeden henüz mevt, Hazreti Sıddıkaya, eyledi bir vasiyyet. Buyurdi ki; (Ey kızım, ben vefat ediyorum, Lâkin çocuklarımı sana bırakıyorum.) Bir miktar sükut edip, dedi ki daha sonra, (İki kız, iki oğlan, göz kulak ol onlara.) Lâkin o, hayret edip arz etti ki bahusus; (Kız kardeşim bir idi, siz iki buyurdunuz.) Dedi ki; (Hamiledir, hanımım şu an benim, Doğumu pek yakındır, kız olur zannederim.) Bu vasiyyeti yapıp, vefat eyledi hemen, Doğum oldu, baktılar, "kız" oldu hakikaten.

