Kaydet
a- | +A
''Bu iş benim vazifem'' Birgün hazreti Ömer, zekat develerinden, Birinin ardı sıra koşuyordu ki birden, Gördü hazreti Ali, halifenin halini, Sordu hayret içinde, ona şu sualini. (Hayrola, nedir bu hal, yâ emir-el mü''minin, Neden böyle koşarsın ardından bu devenin?) Buyurduki; (Yâ Ali, beytül malın bu deve, Havutunu düşürmüş, kaçıyor başka yere. Tutup da havutunu vurayım ki ben derhal, Zarara uğramasın zamanımda beytül mal.) Dedi ki (İyi ama, siz niçin koşarsınız, Olmaz mı başkasını bu işe koştursanız?) Buyurdu ki; (Yâ Ali, bu iş benim vazifem, Yarın mahşer gününde, bu benden sorulur hem. Bizzat ben yapayım ki, vazifemi bu günde, Pişmanlık duymayayım, yarın mahşer gününde.) Duydu hazreti Ali, bu sözü halifeden, Derinden bir "âh" çekip, ağladı sonra hemen. Ve dedi ki; (Yâ Ömer, iş böyledir hakikat, Senin gittiğin yoldan, gidemez kimse fakat. Bu işi senden sonra götürecek kişiler, Korkarım yapamayıp, sıkıntıya düşerler.) Yine hazreti Ömer, milletine faraza, Herhangi bir şeyi yasaklayacak olsa, Önce ailesini toplayıp hemencecik, Bu yasağı onlara ederdi önce tatbik. Yakın akrabaları, bu yüzden diğer halktan, Daha çok kaçarlardı, her haram ve günahtan. Yine Bizans ilinden, bir gün de halifeye, Bir elçi gelmişti ki, o dönerken geriye, Halifenin hanımı, borç alarak bir altın, "Koku" alıp, doldurdu içine cam bir kabın. Ve hediye gönderdi, elçinin hanımına, O da buna karşılık, kokuların kabına, "Mücevher" doldurarak, gönderdi ona geri, Verdiler bu hanıma, gelen mücevherleri. Akşam hazreti Ömer, evine geldiğinde, Gördü mücevherleri, hanımının elinde. Nereden geldiğini, sual edince ondan, Dedi ki; (Geldi bunlar, elçinin hanımından) Buyurdu; (Benim zevcem olmasaydın sen eğer, Sana gönderilmezdi, elbet bu mücevherler. Yabancı bir devletten, sana gelen hediye, Aslında sana değil, gelmiştir halifeye. Hatta bu hediyeler, asıl beytül malındır, Senin olan, o ödünç aldığın "Bir altın"dır.) Hanımı kabul edip dedi ki; (Pekala) Mücevherler satılıp, konuldu beytül mala.
ÖNE ÇIKANLAR