Hüccetül İslâm... Büyük İslâm âlimi, müctehid ve imamdır, Her fende söz sahibi ve hüccetül İslâmdır. Bu âlim, "Tus şehri"nin "Gazal" nahiyesinde, Doğdu "Binellisekiz" milâdi senesinde. Yaşı "Ellibeş" iken, yine bu mübarek zât, Tus''ta "binyüz onbir"de, eyledi Hakk''a vuslat. İlk defa Tus şehrinde, başladı tahsiline, Sonra Gürcan''a gidip, ilim aldı üç sene. Gürcan''dan ayrılıp da Tus''a geri dönerken, Bir grup yol kesici, önüne çıktı birden. Para ve eşyasıyla birlikte eşkıyalar, Ders notlarını dahi, alıp uzaklaştılar. Arkalarından gidip, yalvardı ki ihlâsla; (O notlar işinize yaramaz sizin asla. Ben o ilimler için, eyledim terk-i diyar, Nice sıkıntılara oldum hem de giriftar. Üç senede topladım hem de o ilimleri, Ne olur, o notları almayın, verin geri.) Eşkıyanın reisi o notları vererek, Şöyle dedi İmama, biraz gülümseyerek: (Bu nasıl ilimdir ki, bağlıdır bu notlara, Peki, nasıl maliksin sen bu malumatlara? Bunlar elden gidince, boş bulursan kendini, Nasıl iddia edersin, bunları bildiğini?) Eşkıyanın bu sözü, ona çok etti tesir, Gidince, o notları ezberledi hep bir bir. Sonra da Nişabur''da tahsile etti devam, Bilcümle ilimleri öğrenip etti tamam. Selçuklu devletinin, veziri Nizâmülmülk, Duydu ki, Nişabur''da bir âlim var, çok büyük. Bağdat''a davet etti, acele kendisini, Verdi ona medrese baş müderrisliğini. Bugünkü tabir ile, Nizamiyye adında, Bir üniversiteye "rektör" oldu ânında. O devrin alimleri, cümle erkan ve eşraf, İlmî üstünlüğünü ettiler hep itiraf. O zaman Avrupa''da vardı ki filozoflar, Dünyayı "tepsi" gibi "düz" zannederdi onlar. İmam, müsbet ilimle reddedip derhal bunu, İspat etti "düz" değil "yuvarlak" olduğunu. Akıllı zannedilen, nice filozofların, Allahı inkâr eden, o sefih insanların, O iddialarını çürüterek evvela, Ahmak olduklarını ispat etti pek âlâ. Felsefe dedikleri gülünç bilgilerini, İlim ile nakzedip, rezil etti hepsini. Bunun için "Gazâli" bir filozof değildir, O, dinde bir "Müctehid" bir "İslâm âlimi"dir.

