Dinin güneşi idi Üstadı Seyyid Nûr''dan, feyz alarak dört sene, Yükseldi tasavvufun, en yüksek zirvesine. Onun teveccühü ve himmetiyle nihayet, Talebe okutmaya aldı mutlak icazet. Daha sonra rüyada denildi ki; (Ey Mazhar, Senin ile yapacak bizim çok işimiz var. Nûra ve hidayete ermeleri herkesin, Senin vasıtan ile olacaktır bilesin.) Ve bir gün ona karşı buyurdu ki; (Ey Mazhar, Allah ve Resulüne sende çok Muhabbet var. Senin teveccühünle yayılacak dinimiz, Sana "Dinin güneşi" demektir dileğimiz.) Yine bir gün üstadı, tevazu göstererek, Eğilip pabucunu önüne çevirerek, Sevgi ve muhabbetle, buyurdu ki; (Ey Mazhar, Biz senin gibilerle ediyoruz iftihar.) Bir gün de buyurdu ki, Onun için kalkarak, (Senin gibi zatları, çoğaltsın cenabı Hak.) İmam-ı Rabbani''yi, Mazhar-ı Can-ı Canan, Çok sever, uyanıkken görürdü çoğu zaman. Serhend''e gittiğini gördü bir gün birinin, "Ziyaret" olduğunu öğrendi gayesinin. Buyurdu ki, (Varınca İmam-ı Rabbani''ye, Arz et, "Size Mazhar''ın selamları var" diye.) O da Serhend şehrine vasıl oldu nihayet, Ve mübarek kabrini eyleyince ziyaret, Arz etti ki "Efendim, sizi seven bir kimse, Adı Mirza Mazhar''dır, selam ediyor size" O kişi bu selamı eyleyince böyle arz, İmam-ı Rabbani''nin açıldı kabri biraz. Ve başını çıkarıp, buyurdular ki hemen, (O hangi aşığımız bize selam gönderen?) Sevgiyle selamını alarak tekrar yine, Onun gözü önünde giriverdi kabrine. "Tevekkül" sahibiydi, Mazhar-ı Cân-ı Canan Dünya düşkünlerinden kaçardı çoğu zaman. Onlardan bir "Hediye" gelseydi ona şayet, Kabul edip aldığı, nadir olurdu gayet. O devrin padişahı ona haber gönderip, Dedi ki (Allah bana "geniş mülk" etti nasib Mübarek hatırından geçirirse her ne ki, Hepsini göndeririz istesinler yeter ki.) Cevabında buyurdu; (Nedir ki "Mülk" dediğin, Bir zerre değeri yok, indinde Rabbimizin. Dünyanın tamamının, yoktur ki bir kıymeti, Onun bir parçasının, olsun ehemmiyeti. Sadece şöyledir ki, bizim yolun esası, Çalışıp kazanmaktır "Yakin" ile "İhlas"ı.)

